Aylık Arşiv: Nisan 2015

Yine Geldik Aynı Yere

1915 Ermeni olaylarının 100. yılı münasebetiyle.

Almanya kralı Friedrich’in, İstanbul’un fethinden 45 gün sonra aklı başına geldiğinde Papa’ya bir mektup yazarak;

“Mehmet, çoktandır aramızda hükümferma bulunuyor. Türk kılıcı, çoktan beri başımızın üzerinde asılıdır. Karadeniz, çoktan bize kapalı ve Romanya, çoktan Türklerin hâkimiyetindedir. Oradan Macaristan’ı ve sonra Almanya’yı ele geçirecekler ve bu zaman esnasında biz, aramızdaki düşmanlık ve anlaşmazlıkla idame-i hayata devam edeceğiz. İngiltere ve Fransa kralları, birbirlerine karşı silaha sarıldılar. İspanya, ancak nadir anlardadır ki huzura kavuşuyor. İtalya ise, yabancı hükümetler için yapılan kavgalarla asla sulha kavuşamayacaktır. Eğer ordu ve silahlarımızı imanımızın düşmanlarına karşı tevcih edebilseydik, ne kadar iyi olurdu. Bu vazifenin ise Zat-ı Mukaddeslerinden daha ziyade kalbimde yer etmiş olduğunu söyleyemem ey Mukaddes Pederim”.

dediğini biliyorsunuz. Sonraki Sayfa »

Uyarmak Vatan Borcumdur – Sussam Gönül Razı Değil

 

Artık gerçekleri görün! Ne olur artık düşmanınızı tanıyın!

Düşmana taviz verilerek barışı sağlayamazsınız.

Bunu unutmayın. “Harp hiledir” diyen bir gelenekten geliyorsanız aldanmayın.

Ve yine unutmayın! Düşman silah bırakmaz.

Düşmana “düşman” olarak muamele edin! Yoksa çok geç olacaktır.

Aşağıya aldığım tırnak içindeki yazı 2006 yılında yayımlanan Türk Milletinin Mukadderatı isimli kitabımdan alıntıdır. Lütfen dikkatle okuyunuz. Alman kralı Friedrich Papa’ya bakın ne yazıyor:

İstanbul’un fethi Avrupa’da “korkunç bir felaket” olarak kabul edilmiştir. İleri gelen Avrupa kralları bu “vahim” durumu uzun boylu müzakere ettiler, ancak Osmanlılara karşı bir fiili durum yaratmaktan aciz kaldıklarını anladılar.  Ve bazıları üzüntülerinden uzun müddet dairelerine kapanıp matem tuttular ve dualar ettiler.

İmparator III. Friedrich fetihten ancak 45 gün sonra kendine gelebilmiş ve Papa’ya şöyle bir mektup yazmıştır:

 

Mehmet, çoktandır aramızda hükümferma[1] bulunuyor. Türk kılıcı, çoktan beri başımızın üzerinde asılıdır. Karadeniz, çoktan bize kapalı ve Romanya, çoktan Türklerin hâkimiyetindedir. Oradan Macaristan’ı ve sonra Almanya’yı ele geçirecekler ve bu zaman esnasında biz, aramızdaki düşmanlık ve anlaşmazlıkla idame-i hayata devam edeceğiz. İngiltere ve Fransa kralları, birbirlerine karşı silaha sarıldılar. İspanya, ancak nadir anlardadır ki huzura kavuşuyor. İtalya ise, yabancı hükümetler için yapılan kavgalarla asla sulha kavuşamayacaktır. Eğer ordu ve silahlarımızı imanımızın düşmanlarına karşı tevcih edebilseydik, ne kadar iyi olurdu. Bu vazifenin ise Zat-ı Mukaddeslerinden daha ziyade kalbimde yer etmiş olduğunu söyleyemem ey Mukaddes Pederim”.

En büyük Hıristiyan hükümdarı olan Alman imparatoru bu satırları ile Avrupa’nın siyasi durumunu ve çaresizliklerini en açık bir şekilde anlatmaktadır.  

İstanbul’un fethini Hıristiyan âlemi hazmedemedi. Tarih boyunca olduğu gibi Papa, Türklere karşı eline silah alacak her Hıristiyan’ı cennet ile müjdelemeye başladı. Papa’nın emriyle, Türklere karşı harpte kullanılmak üzere bütün başpiskopos, piskopos, manastır ve kiliselere vergi salındı. Bütün Hıristiyan âlemine “mukaddes harp vergisi” kondu. Bunu ödemekten kaçınan her Hıristiyan Papa tarafından “aforoz” edilmekle tehdit edildi. İslam dininin varlığı imha edilinceye kadar bütün Hıristiyan âlemi bir ittifak içine girecekti. Ancak, Papa ne kadar uğraştı ise de Katolik ve Ortodoks ittifakını sağlayamadı”.

Görüldüğü üzere Türkler, Katolik ve Ortodoks âlemi birbirine yaklaştırmamıştır. Onları barıştırmamıştır. Papa ne kadar uğraşmışsa da Katolik ve Ortodoks ittifakını sağlayamamıştır.

Haçlı Seferleri’nin tümünde, her zaman, hemen hemen bütün Avrupa Papa’nın kışkırtması ile Osmanlıya karşı harekete geçmiştir.

 Birinci Kosova Savaşı’nda:

SIRPLAR, BULGARLAR, MAKEDONLAR, ARNAVUTLAR, ULAHLAR, MOLDAVYALILAR, KARADAĞLILAR, HIRVATLAR, SLOVENLER, SLOVAKLAR, ÇEKLER, MACARLAR, TRANSİLVANYALILAR, LEHLER ve BOSNALILAR.

4. Haçlı Seferi’nde:

MACARİSTAN, FRANSA, İNGİLTERE, ALMANYA İMPARATORLUĞU, LEHİSTAN, VENEDİK, KASTİLYA, ARAGON, RODOS ŞOVALYELERİ, PAPALIK ve EFLAK PRENSLİĞİ… Ayrıca Osmanlı kuşatması altında bulunan BİZANS, TÖTON ŞÖVALYELERİ, NORVEÇ VE İSKOÇ KIRALLIKLARI, küçük İTALYAN DEVLETLERİ.

Niğbolu’da:

ALMANYA, FRANSA, MACARİSTAN, LEHİSTAN, EFLAK BOĞDAN, SIRBİSTAN, BOSNA, ARNAVUTLUK, PAPALIK VE BİZANS.. Ve yazık ki, bu koalisyonun bir  ortağı da Karaman…

II. Kosova Savaşı’nda:

YİNE BÜYÜK KOALİSYON KURULDU. ALMANYA, MACARİSTAN, LEHİSTAN SİCİLYA, Türkiye’ye isyan eden EFLAK (Romanya), BOĞDAN (Moldavya).

Haçlı ittifakını İstanbul’un fethinde de gördük, Çanakkale Savaşı’nda da! Anadolu’nun işgali, “Sevr” daha dün gibi değil mi?

Tarihimizde bu örnekler çoktur.

Ve aynı kuvvetler tarihî rollerini oynamaya devam etmektedir.

“Bizans sokaklarında kardinal külâhı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz” hükmünden bu güne gelinmiştir.

Bin yıl sonra Katolik Vatikan ile Ortodoks Fener Patrikhanesi’nin ittifakı gözlerimizin önünde cereyan etti. O gün çok üzülmüştüm. Fener Patrikhanesi’nde yapılan törende Bartelemius Papa’yı ensesinden öperek Katolik – Ortodoks itti   fakını ilan etti. Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri bu ittifakı alkışladılar. Şimdi gelinen nokta –görüldüğü üzere- Papa’nın “Soykırım” ifadesidir.

Ne bekliyordunuz? Başka bir sonuç mu bekliyordunuz?

Sizin; Avrupa’yı ikiye, üçe, beşe bölecek stratejileriniz var mı? Avrupa’ya 100 yıl savaşlarını, 30 yıl savaşlarını, 7 yıl savaşlarını yeniden yaşatacak stratejileriniz var mı? Sizin Niğbolu, Kosova, Mohaç stratejileriniz var mı? Elbette ki sonuç bu olacaktı.

Bu konuyu aslında iyice anlatmak için kitap yazmak lazım. Ama kimin umurunda!

Ermeni meselesini anlattığım “Kadın Milisler” adlı romanımı 1915 yılı için film yapmadılar. Ermenileri mazlum gösteren, Türkleri soykırımcı gösteren The Cat (Kesmek) filmini Bülent Arınç’ın (RTÜK’ten sorumlu) emriyle vizyona soktular. Bu gelişmelerin böyle olacağı daha o günlerden belli idi.

Ermenilere “taziye” ziyareti büyük bir zaaftı. Ermeni kiliselerini onarmak, onlara takdim etmek büyük bir zaaftı. Ermenilere iskân bölgeleri açmak için sözler vermek büyük zaaftı. Azınlık vakıfları projesi ile azınlıklara trilyonlarca lira para akıtmak büyük bir zaaftı. Ermeni danışmanlar almak, partilere Ermeni adaylar sokmak büyük bir zaaftı. Çünkü onlar belli bir davanın adamı olarak hareket ediyorlar. Normal bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hareket etmiyorlar.

Aslında Kürt kardeşlerimizle bizim bir anlaşmazlığımız yoktur. Bu mesele “Kürt” adı altında kotarılan bir “Ermeni” meselesidir. Türkiye’nin “Kürt” meselesi yoktur.

Şunu asla unutmayınız. Ne yapılırsa yapılsın düşmanlarınız sizden memnun olmayacaktır. Ne kadar zeytin dalı uzatırsanız uzatınız, düşman düşmanlığından asla vazgeçemeyecektir. Çünkü medeniyeti, inancı, tarihi, toplumu farklıdır. Düşman sizden toprağınızı, malınızı, canınızı ister. Bu sonucu alıncaya kadar sizi işte böyle aldatır.

Dedem Terzi Hasan 1915 olaylarında, Bayburt’ta Taşmağazalar’da yakılanlar arasındadır. (Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.) Dedemin ve bütün şehitlerimizin hatıraları acaba bugünkü devlet adamlarını rahatsız etmiyor mu? Yoksa verilen beyanatlar sahte mi?

Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.

Devletim ve milletim adına bütün bu gelişmeleri tarihî anlamda tehlikeli buluyorum.

Uyarmak vatan borcumdur.

Uyanınız