Aylık Arşiv: Ekim 2013

Artık Bir Türk İntelijansiyası Yoktur

“Ellerinizi, ayağınızı öpeyim. Harbe girmeyiniz. Bilhassa  Maren Savaşı’ndan sonra Almanların başarılı olamayacakları yüzde yüz meydana çıkmıştır. İslamiyet’i ikinci bir Gırnata hezimetine uğratmayınız”.

Bu yalvarış kime ait, acaba bileniniz var mı? Paris sefirimiz (Büyükelçimiz) Rıfat Paşa’ya. Rıfat Paşa, Almanlarla pazarlık usulü ile Birinci Dünya Savaşına girmeye çalışan İttihatçı ekibe telgraf çekmiş ve bu şekilde yalvarmıştır.

“Ellerinizi, ayağınızı öpeyim. Harbe girmeyiniz. Almanların başarılı olamayacakları yüzde yüz meydana çıkmıştır. İslamiyet’i ikinci bir Gırnata hezimetine uğratmayınız.”

Osmanlı Devleti’nin 1683’ten sonraki tarihini okuyan Türk çocuklarının herhalde yüreği burkulmaktadır. Viyana bozgunundan sonra milletimizin yaşadığı olaylara ben de şahsen kahrediyorum. Ah! Nasıl büyük hatalar yapılmış! Nasıl yanlış kararlar alınmış! Ne kadar şehit vermişiz! Devlet adamlarımız İngiliz, Fransız ve Rus siyasetinin tarafından nasıl kuşatılmış, nasıl saf dışı bırakılmış!

Sonraki Sayfa »

Uyurgezerlikten Uyanmak Mecburiyeti

Bugün 26 Ekim 2013 Pazar.

Zaman Gazetesi’nde bugün iki yazı okudum. “Nefret Söylemi” ve “Ermeni Okulunda Andımız Hatıraları”

Cemaatçi bir kuruluş olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Medialog Platformu tarafından organize edilen “Medyada ifade özgürlüğü perspektifinde kutsala saygı ve nefret söylemi” konulu Çalıştay’da Yavuz Baydar şöyle söylemiş:

Nefret söylemi Türkiye’de suç değil. Bu söylem alabildiğine içselleştirilmiş milliyetçilikten de kaynaklanıyor. Dinler acaba eleştirel söylemden uzak mı olacak? Neye dayanarak buna karar verilecek? Nefret söylemi konusunda toplum uyurgezerlikten uyanık hale geldi. Bunun tezahürü de Hrant Dink’in katledilişinde ortaya çıktı.”

(Yavuz Baydar: 2003-2004 yılları arasında Dünya Ombusdmanlar Birliği (ONO) Başkanlığı yapmış.)

Demek ki ne olmuş: Toplum, uyurgezerlikten uyanık hale gelmiş!

Herhalde bizim tatlı su balıkları da bu “uyurgezerlikten” uyanık hale gelenlerden!

Sonraki Sayfa »

Vatan Bayrağın Dalgalandığı Yer Değil midir?

“Hiçbir Zaman Bu Denli Yanlış Mevzilenmemiştik – Alev Alatlı”

Değerli dostlar, ilkokul kitaplarından hepiniz belki de hatırlarsınız. Herhalde Ömer Seyfettin’in bir hikâyesinde kaptanla esir arasında böyle bir konuşma geçiyor. VATAN BAYRAĞIN DALGALANDIĞI YER DEĞİLMİDİR?

Atalarımız “Düşte gör, düş te gör demişlerdir.”

Şimdiki nesle bakıyorum, son derece rahatherkes.

Türk milleti Batıdan çekilirken üç yüz yıldır başına gelmeyen kalmamıştır.

Balkanları okuyun, Girit’in elimizden çıkışını okuyun, Arabistan’ı okuyun. Kafkasları okuyun.  Göreceksiniz ki Türk milletinin bu topraklarda yaşabilmesi gerçekten güçlü olmasına bağlıdır.

Değerli kardeşime bir cevap yazmıştım. Cevabıma tekrar cevap yazmış. Yazdığı cevabı yine aşağıya alıyorum. Sizlerin takdirlerinize sunuyorum.

Sonraki Sayfa »

Bir Arkadaşıma Cevabımdır – Bana Cihad’ı Anlatır Mısınız?

Bana Cihad’ı Anlatır Mısınız?

Değerli dostlar,

Bu akşam www.firatnews.com sitesinden alıntı yaparak yayınlamış bulunduğum, Ermenilerin vaktiyle oturdukları yerlere tekrar gelip yerleşmeleri ile ilgili nostaljik yazıya pek çok değerli bir arkadaşım aşağıdaki şekilde yorum yapmıştır. Bu değerli arkadaşım bürokrattır. Kendisi ile ilişkilerimiz çok sıcaktır. Ancak görüleceği üzere, paylaştığım bir yazıyı eleştirmiştir.

Kendisine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşımın yazısına elbette cevap hakkım doğmuştur. Kendisi ile direkt olarak sen-ben yapmak istemiyorum. Cevabî yazımı okuyacağından eminim.

Sonraki Sayfa »

Sözleri Sitemkar, Bakışı Beni Yakar

Acaba Murat Bardakçı’nın 20 Ekim 2013 tarihli yazısını okuyanınız var mı?

Sayın Murat Bardakçı’nın ;  “Heykeli kalksın diye Avrupa’dan yardım istenen millî şehidin öyküsü”   başlıklı makalesini okuyunca sanki bin yerimden bıçaklandım, bin yerimden kurşunlandım, yaralandım.

Ülkemizde, mevcut iktidarın benimsediği temel değişikliklerin, iç ve dış politikaların, “demokratikleşme paketi” uygulamalarının ve tabii ki daha birçok uygulamanın, devlet ve millet aleyhine nasıl sonuçlar doğurduğunu, doğuracağını yıllardır anlatmaya çalışıyorum.

Aslında AKP hükümeti haklıdır. “Ben iktidarım, çoğunluk benim elimde, istediğimi yaparım” diyor.

Çoğunluk benim elimde! Demek ki; iktidarın kime güvenerek canı istediği politikaları uygulamaya koyduğu belli! Kendisine oy veren çoğunluğa! O halde haklıdır! Canı ne isterse onu yapar!

Doğrusu bu mudur, bilmiyorum. Çünkü gerçekten Türk milletinin yüzde ellisi AKP’ye oy veriyorsa, politikalarını da onaylıyor demektir. Normal olarak anlaşılması gereken şey budur. Ne kadar muhalif olursanız olun, halkın yarısının oyunu alan bir iktidarın uygulamalarına karşı durmanız mümkün değildir. Bu doğru da değildir. En azından; “demokrasi” anlayışımız akıl yürütme yolu ile bizi bu noktaya getirmektedir.

Sonraki Sayfa »

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına Açık Mektup

Sayın Başbakan,

Ülkemizde gelişen olaylar karşısında size; sade, samimi duygularımla ve uyarı niteliğinde, bu satırları yazma ihtiyacı duydum.

Aynı zamanda, aynı eğitim kurumunda bulunmanın verdiği, ortak kültür paydasında bulunduğumuz düşüncesi bana bu satırları size yazma cesareti vermiştir.

Sayın Başbakan,

Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başbakanısınız. Size bu açıdan büyük saygımız vardır. Saygı ile beraber aynı zamanda büyük bir güvenimiz de vardır.

İnanıyorum ki, siz de böylesine devasa büyük bir devletin başbakanı olmanın onurunu taşıyorsunuz.

Makamınız çok önemli bir makamdır. Bunun derin bilinci içinde olduğunuza inanıyorum.

Makamınızın; Sultan Alparslan’ın, Sultan Fatih’in, Kanuni Sultan Süleyman’ın makamı ile aynı olduğunu biliyoruz, biliyorsunuz.

Sonraki Sayfa »