Uyurgezerlikten Uyanmak Mecburiyeti

Bugün 26 Ekim 2013 Pazar.

Zaman Gazetesi’nde bugün iki yazı okudum. “Nefret Söylemi” ve “Ermeni Okulunda Andımız Hatıraları”

Cemaatçi bir kuruluş olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Medialog Platformu tarafından organize edilen “Medyada ifade özgürlüğü perspektifinde kutsala saygı ve nefret söylemi” konulu Çalıştay’da Yavuz Baydar şöyle söylemiş:

Nefret söylemi Türkiye’de suç değil. Bu söylem alabildiğine içselleştirilmiş milliyetçilikten de kaynaklanıyor. Dinler acaba eleştirel söylemden uzak mı olacak? Neye dayanarak buna karar verilecek? Nefret söylemi konusunda toplum uyurgezerlikten uyanık hale geldi. Bunun tezahürü de Hrant Dink’in katledilişinde ortaya çıktı.”

(Yavuz Baydar: 2003-2004 yılları arasında Dünya Ombusdmanlar Birliği (ONO) Başkanlığı yapmış.)

Demek ki ne olmuş: Toplum, uyurgezerlikten uyanık hale gelmiş!

Herhalde bizim tatlı su balıkları da bu “uyurgezerlikten” uyanık hale gelenlerden!

Hükümetimiz de stratejik olarak azınlıklara haklarının verilmesi gibi hatalı bir yol takip etmektedir. Osmanlı döneminden beri azınlıkların çıkardığı isyanların, bugün onların başarısı ile sonuçlanması devletimiz ve milletimiz için “mağlubiyet” anlamı taşımaktadır.

Yine aynı gazetenin 20. Sayfasında “Ermeni Okulunda –Andımız-  Hatıraları” başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazarı Aline Ozinian. Dipnotunda Ermenistan’da yaşayan araştırmacı yazar, açıklaması var. (Not: Zaman Gazetesi her nedense Ermenileri savunuyormuş gibi sürekli bu tür konuları işlemektedir.)

Ermeni meselesi Osmanlı Devleti’nin de başını çok ağrıtan bir mesele olmuştur. Türklerin Anadolu’yu vatan yapmasından itibaren Ermeniler sürekli olarak Türklere düşmanlık yapmıştır. Ermeni yazarlar sık sık bu konuları işleyen araştırmalar yapmakta, romanlar yayınlamaktadır.

Ermenilerin vatan ve milletimizin hayatını nasıl tehdit ettiğini ve milletimizin çocuklarının canlarına nasıl hunharca kıydıklarını “Kadın Milisler” adlı romanımı yazarken yaptığım araştırmalarda daha iyi gördüm. Bu romanda, doğduğum topraklardaki Ermeni katliamlarını anlatmaya çalıştım. Anlattığım olaylar bire bir yaşanmış olaylardır. Ancak, bu vahim tarihi olayları çocuklarımıza anlatamıyoruz. Ermeniler ise rahatlıkla anlatabiliyorlar. Hatta bizim çocuklarımıza bile anlatabiliyorlar. Çünkü çocuklarımız halen Orhan Pamuk, Elif Şafak okumaya devam ediyor.

Aline Ozinian yazısına şöyle girmiş:

“İlk önce Andımız, sonra İstiklal Marşı, daha sonra Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ezberlenmeliydi sırasıyla. İlkokul birinci sınıftan itibaren Vatan toprağına göz diken “düşman” karşındaymış ve sen ona bir karış toprak bile vermeye tahammül edemeyecek bir askermişsin gibi söylenmeliydi. İnanarak, her seferinde daha yüksek, düşmanı denize döker gibi! Ne kadar yüksek ise sesin o kadar duyar ve korkardı çünkü düşman. Kimdi bu uzak düşman, o zaman bilmiyorduk; içimizdeymiş”

Andımız’ın, İstiklal Marşı’nın ve Gençliğe Hitabe’nin kimleri rahatsız ettiğini bu yazıdan rahatlıkla anlayabilirsiniz.

Demokratikleşme paketinde alınan kararlar, Cemaat Vakıfları ile ilgili olarak çıkarılan yasalar ve yurdumuzun sath-ı mailinde yerden biter gibi yükselen kiliseler, gerçekte kimlerin ekmeğine yağ sürüyor, açıkça belli değil mi?

Hangi devlet olursa olsun, bütün devletler, kendi toplumlarını belli bir ortak paydada buluşturmak ve yüksek vatan duygusu ile yetiştirmek için bir takım ritüellere başvururlar. Andımız, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe, aslında toplumu ortak duyguda birleştirmek için devletin uyguladığı bu tür ritüellerdir. Bu, kültürel birlikteliği sağlamanın en güzel yoludur.

Biz aramızdaki Ermenileri, Yahudileri, Rumları hiç yabancı görmedik. İstanbul’da devam ettiğim lisede çok sayıda azınlık çocuğu vardı, çok ta iyi arkadaşlıklarımız oldu. Onlara karşı “nefret” söyleminde bulunmadık.

Burada söz konusu olan şey breysel olarak azınlık mensubu birine karşı gösterilen nefret değil, devleti tehdit eden, arkasında sürekli yabancı devletlerin olduğu azınlıkların topyekûn devlete karşı başkaldırma hareketidir.

Eğer burası bizim devletimiz ise, Ermeni yazarlar kendi “hatıralarını” yazıyorlarsa, biz Türk çocuklarının da buna karşı söylemesi gereken bazı sözleri olmalı değil midir?

Ancak; kasabın bıçağına boğazını sürten boğa gibi, bizim çocuklarımız da konunun tam olarak ne olduğunu anlamadan, “ülkemizdeki azınlıklar sütü bozuk mu, bu sütü bozukların hepsini öldürelim mi?” gibi yanlış söylemlere sapmaktadırlar.

İktidarımızın, uyguladığı politikalarla, kimlerin hayatını kolaylaştırdığını nedense elit takımımız görmek istemiyor.

“Sen; ben şuyum dersen, o da ben buyum der”, gibi hatalı söylemlerle milletimizi nasıl bir bölünme noktasına getirdiklerini artık görmeliyiz.

Ermeni araştırmacının gayet ironik bir tarzda yazdığı “Ermeni Okulunda Andımız Hatıraları” yazısı gayet açıklıkla göstermektedir ki, Ermeniler, Andımızdan, İstiklal Marşı’ndan ve Gençliği Hitabe’den rahatsız oluyorlar.

Üzgünüm ki, azınlıkların rahatsız olduğu söylemlerden halen iktidarda olanların da rahatsız olması biz Türk milletinin çocuklarını uyandırmaya yetmemektedir. Bu meselenin tarihi bir mesele olduğunu kimse anlamak istemiyor.

Ne demişti şair:

Beklediğin daha hangi musibet,

Elvermez mi alnındaki karalar,

Elvermez mi bağrındaki yaralar,

Elvermez mi bu sefalet, bu zillet.

İyi biliyorsunuz ki Türk milletinin; Udi Hırant’la, Tatyos Efendi ile hatta bizim tornacı Refik Usta ile bir sorunu yoktur.

Milletimizin Hınçak, Hoybun, Taşnak partilerinin mensubu olanlarla, vatan parçalama ihanetini işleyenlerle sorunu vardır.

Bizim çocuklarımızın bu çağda hala sapla samanı ayıramayacak bir kültürel seviyeye gelememiş olmaları millet ve devlet hayatımızın devamı için son derece kaygı vericidir.

Bugün olmuş, Ermeniler hala Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in heykelinin Boğazlıyan’dan kaldırılması için dava açıyorlar. Olmadı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorlar. Öfkeleri o kadar büyük ki, Kemal Bey’in kabrini ziyaret edenlerin bile “suçu ve suçluyu övmek” suçu ile cezalandırılmasını istiyorlar.

(Bendeniz rahmetli Kemal Bey’in kabrine sık sık giderek ruhuna Fatiha okuyorum. İsteyenlere yerini tarif edebilirim.)

Bunlar uyurgezerlikten kurtulmamız için yetmiyor mu? Ama Ermeni araştırmacı Aline Ozinia gibi düşünenlere elbette saygı duyarım. Bu demek ki onlarla da kavgamız olacaktır.  Davaları onların davası ile aynı olanlara elbette biz de son sözümüzü söylemek durumundayız.

Unutmayın ki, Türk milleti hiçbir millete “nefret” beslemediği için bu hallerdedir.

Sanki büyük düşünürmüş gibi hala olaylar karşısında “tarafsız” kalma basiretsizliğini gösteren Türk elitini, içinde bulundukları uyurgezerlikten uyanmaya ve ülkemizdeki vatan parçalama olaylarını iyi anlamaya davet ediyorum.

Bu benim hayatımın en büyük gayesidir.

Uyarmak vatan borcumdur, uyanınız.

26.10.2013

Yorum Yap