Yine Geldik Aynı Yere

1915 Ermeni olaylarının 100. yılı münasebetiyle.

Almanya kralı Friedrich’in, İstanbul’un fethinden 45 gün sonra aklı başına geldiğinde Papa’ya bir mektup yazarak;

“Mehmet, çoktandır aramızda hükümferma bulunuyor. Türk kılıcı, çoktan beri başımızın üzerinde asılıdır. Karadeniz, çoktan bize kapalı ve Romanya, çoktan Türklerin hâkimiyetindedir. Oradan Macaristan’ı ve sonra Almanya’yı ele geçirecekler ve bu zaman esnasında biz, aramızdaki düşmanlık ve anlaşmazlıkla idame-i hayata devam edeceğiz. İngiltere ve Fransa kralları, birbirlerine karşı silaha sarıldılar. İspanya, ancak nadir anlardadır ki huzura kavuşuyor. İtalya ise, yabancı hükümetler için yapılan kavgalarla asla sulha kavuşamayacaktır. Eğer ordu ve silahlarımızı imanımızın düşmanlarına karşı tevcih edebilseydik, ne kadar iyi olurdu. Bu vazifenin ise Zat-ı Mukaddeslerinden daha ziyade kalbimde yer etmiş olduğunu söyleyemem ey Mukaddes Pederim”.

dediğini biliyorsunuz.

(Burada “Mehmet” diye bahsettiği kişi İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet tabii ki.)

Batı, yüzyıllarca Türklerden korkmuştu. Türklerin yenilemeyeceklerini kabul etmişti. Ama bir gün gelmişti, artık Türklerin de yenilebileceklerini idrak etmişti. 1683 Viyana bozgunundan sonra artık Batılılar Türklerden korkmamaya başlamışlardı. O tarihten bugüne kadar Batı, Türk milletinin üstüne üstüne gelmektedir. Ancak çok iyi devlet idarecilerinin olduğu dönemlerde Batılıların saldırıları önlenebilmişti. Nihayet İstiklal Savaşı ile son defa özgürlüğümüzü elde etmiş ve Anadolu’ya sığınmıştık.

Üç yüz yıldır geri çekiliyoruz. Küçülüyoruz. Bu geri çekilme halen devam ediyor. Batılılar içimizdeki azınlıkları çok güzel kullanıyorlar. Ermenileri ve Kürtleri nasıl kullandıklarını biliyorsunuz. Osmanlı Devleti’nin yıkılışı o kadar basit bir şekilde olmadı. Viyana bozgunundan sonraki üç yüz yıl içinde oldu.

İçimizdeki azınlıkları kullandılar. Azınlıkları teşkilatlandırdılar. Ermeni partilerini biliyorsunuz. Hınçak, Hoybun, Taşnaksutyan… Bu partilerin masum Ermeni vatandaşlarımızı nasıl zorlayarak devlete isyan ettirdiklerini bütün tarih kitapları yazıyor. Sovyetler Birliği ile Fransa ile İngiltere ile nasıl işbirliği içine girdiklerini bilmeyen yoktur. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamını doğrudan doğruya İngiltere’nin İstanbul’daki yüksek komiseri sağlamıştır.

Şimdi yine geldik aynı yere. Enver Paşa 1916 yılında bu işe uyanmıştı. Yaptıkları hataları anlamıştı. Tedbir almaya çalışmıştı. Ama geç kalmıştı. Şu anda Enver Paşa’nın basiretini gösterecek devlet adamımız yok. Hemen hemen bütün devlet adamlarımız bu iş için önceden hazırlanmış insanlar. Hükümet yanlısı köşe yazarlarımız var. Tam anlamıyla Ermeni diasporasının adamı olan insanlar. Adlarını da vereyim, Yeni Şafak Gazetesi’nde yazan Ali Bayramoğlu mesela. Cengiz Çandar mesela. Radikal’in internet sitesine girin, orada Ermeni diasborasının adamlarını, yani Ermenileri doğrudan doğruya göreceksiniz. Aris Nalcı adındaki bir Ermeni, en az on tane dosya hazırlamış, yayınlamış. Mesela TESEV sitesine girin, “Ermeniler” yazın, karşınıza çıkacak kitapları, dosyaları, araştırmaları görün. Bu araştırmaları yaptığınızda anlayacaksınız ki, biz davayı daha baştan kaybetmişiz. Ermenilerin yaptığı Türkiye haritasını anlatmıştım sizlere daha önce. Köyünüzün ismini yazıyorsunuz, nereye bağlı olduğunu yazıyorsunuz, karşınıza köyünüzün eski ismi çıkıyor. Adamlar bu iş için özellikle program yapmışlar. Nisanyanmap-İndex Anatilcus yazın internette, görün. Siz de deneyin köyünüzün Rum köyü mü, Ermeni köyü mü olduğunu öğrenin. Yer adlarının değiştirilmesini istemiyorlar. Bunun için kitaplar yazmışlar. Haritalar düzenlemişler, programlar yapmışlar. Hükümetin madem bir Ermeni “soykırım” mücadelesi vardı, daha önceden bu programların yayınlanmasına, bu sitelerin faaliyetlerine neden müsaade etti? Bayburt’a, Rus ordusu ile gelen bir hemşire kız var. Adı Tatyana Karameli. Aslı Ermeni imiş meğer. Bu hemşire kızın el yazısı ile yazmış olduğu beş sayfalık bir notu var. Ermenilerin Türkleri katlettiğini, boğazladığını yazıyor. Kendisi Ermeni olduğu halde Ermenilerin yaptığı zulümleri kabul edemiyor, dayanamıyor ve isyan ediyor. Bu notlar şimdi herhalde Başbakanlık arşivinde olmalıdır. Madem Ermeni soykırım iddialarına karşı mücadele ediyorsunuz, bu notları neden yayınlamıyorsunuz.

Bir nesil önce biz de Ermeni zulmü ile karşılaştık. Bizim büyüklerimiz Bayburt’ta yakıldı. Ermenilerin; Erzurum’da, Bayburt’ta, Van’da, Muşta, Adana’da yaptıklarını neden uzun uzun televizyonlarda göstermiyorsunuz, anlatmıyorsunuz bütün dünyaya? Hocalı katliamını neden anlatmıyorsunuz? TRT yayınladığı belgesellerde neden kiliselerin tarihçelerini anlatıyor.

Ermeniler, topraklarımız üzerinde hak iddia ediyorlar. Girin yukarıda bahsettiğim programlara görün lütfen. Geyve, Bilecik, Sakarya vs. daha bilmem nerelerde, yani Türkiye’nin batısında bile Ermeni toprakları var. Aris Nalcı büyük bir milliyetçilik anlayışı ile dosyalar hazırlıyor ve bunları Türk kamuoyu önünde paylaşıyor, yayınlıyor. İMC televizyonu açık açık Ermeni soykırımını anlatan programlar yayınlıyor. Ermenilerin ağızlarından, nasıl soykırıma uğratıldıklarını anlatıyorlar. Bunları devlet yetkililerimiz görmüyor mu? Elbette görüyorlar, ama ses çıkarmıyorlar. Daha da öteye giderek Ermenilere taziyelerde bulunuyorlar. Mor Augi Kilisesi ‘sinin 2000 dönüm arazisi varmış, gelin buralar sizin, buralarda yeniden yerleşin diyorlar. Erzurum’da 30 bin kişilik Ermeni yerleşim merkezi kuracaklarını söylüyorlar. Bu gün Kürt adı altında aslında Ermeni davası yürütüldüğünü bilmeyen yoktur. Bakın Abdullah Öcalan’ın kimliğine, bakın Selahattin Demirtaş’ın kimliğine. (Babası papazmış, koluna girmiş Selahattin Demirtaş yürürken resmi paylaşılmıştı. İsteyenlere bu resmi Facebook’ta paylaşarak gösterebilirim.) Veya diğer yöneticilere bakın. Göreceksiniz ki aslında Kürt davası yoktur, Ermeni davası vardır. Kürt kardeşlerimiz bu konuda mağdur bulunmaktadır. Onlar bile bu işin önüne geçememektedir. Konuyu bilmiyorlar. Ermeni davasına kurban ediliyorlar. Ermenilerin vaktiyle 600 yüz bin Kürt kardeşimizi katlettiğini bilmiyorlar. Dava onları aşmıştır. Artık uluslararası boyut kazanmıştır. Bu uluslararası boyut BOP projesi ile entegredir. Ve bizim yöneticilerimiz bu entegre programda yönetici bulunmaktadırlar.

Putin’in, Avusturya’nın, Almanya’nın “soykırım” iddialarını kabul etmeleri pek hayra alamet sayılmamalıdır. Bu demektir ki Türkiye yeni bir Batı saldırısı ile yeni bir “mukaddes ittifak”la  karşı karşıyadır. Yazık ki bu saldırıyı anlayacak, karşılayacak, karşı koyacak “devlet aklımız” yoktur. Daha önce yazmıştım. Vatikan ile Fener Patrikhanesi’nin ittifakını devlet önlemeliydi. Bu ittifak bile Türkiye’ye hazırlanan tuzakları gözler önüne sermektedir. Türkler bin yıldır bu ittifakın yapılmasını önlemişlerdi. Şimdiki cahil devlet adamlarımız bu ittifakın ne manaya geldiğini anlayamazlar. Ya da anlamak istemezler.

Ben size söyleyeyim olacakları. Türkiye toprak vermeye ve tazminat ödemeye mahkûm edilecektir. Daha sonra bu iş Birleşmiş Milletlere intikal edecektir. Olaya Birleşmiş Milletler el koyacaktır. Amerika’nın da soykırım iddialarını kabul etmesi durumunda Türkiye Ermenilere istediklerini vermeye zorlanacaktır. Vermek istemez ise eğer dünyanın her tarafına gidecek uçaklarımıza, gemilerimize el koyacaklardır. Bundan sonra trajikomik olayları seyredin siz.

Bunu karşılayacak devlet gücümüz yoktur. İttifaklarımız yoktur. Kuvvetli ordumuz yoktur. Orduya “Ergenekon” tandansı altında diz çöktürülmüştür. Donanmamız zayıflatılmıştır. Hava kuvvetlerimiz zayıflatılmıştır. Bugün Batıya karşı koyacak hiçbir gücümüz, hazırlığımız yoktur. Bu hazırlıkları yapacak, bu gücü bulacak, bu ittifakları kuracak devlet aklımız da yoktur. Zaten saimimi, vatansever devlet adamlarımız da yoktur.

En çok endişelendiğim şey, insanlarımızın parti görüşlerine kurban gitmeleri, siyaseten ikna edilmiş olmalarıdır. “Onların da hakkı yok mu?”, “Onlar da insan değil mi?” yaklaşımları son derece ürkütücüdür. Türk milletinin büyük bir kesimi dini mülahazarla zihnen esir alınmıştır. Devlet idarecilerimizin hatalarını sorgulayacak bilgi birikimine sahip olamamaktadır milletimiz. Çünkü dini kullanarak suret-i haktan görünmektedirler. Bu anlayış son derece tehlikelidir. En çok korktuğum şey budur.

Türk milleti, içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini anladığında gerekli müdahaleyi yapacaktır, ama çok geç kalmış olacaktır. Balkan Savaşları’nda da aynı durum meydana gelmişti. İttihat Terakki Cemiyeti “Kiliseler Kanunu” nu çıkarmış, Karadağ, Sırbistan, Arnavutluk ve Yunanistan’ın birleşmesini sağlamıştı. Birleşen bu dört devlet sonra Osmanlı’ya savaş açmıştı. Sonucu biliyorsunuz. Balkan Savaşları’nı okuyan, ders alan acaba kaç devlet adamımız var?

Durum ciddidir. Türkiye’nin düşmanları tarih yazmaktadır, tarih yapmaktadır. Karşısında düşman blöflerini parçalayacak devlet aklımız yoktur. Henüz iç savaşı dahi önleyememiş, terör örgütleri ile ittifak kurmuş, büyük devletlerle birlikte hareket etmesini bilmeyen, “ittifak” ilmini, “kuvvet kullanma-strateji” ilmini bilmeyen devlet adamları bizi yine hazin bir sona doğru sürüklemektedir. Görünen odur ki yine aynı yere gelmiş bulunuyoruz.

Ümidim, Türk milletinin tez zamanda uyanmasıdır.

Uyarmak vatan borcumdur.

Uyanınız.

24 Nisan 2015

 

Yorum Yap