ABD _ Türkiye İlişkileri Üzerine!

 

Değerli dostlar,

1940 lı yıllarda başlayan Türkiye-ABD ilişkilerinin geldiği son noktayı yakından izliyorsunuz. Bütün ihtilallerde parmağı olan, iktidar ve muhalefeti kontrol eden, istediği gibi yönlendiren, Ergenekon tertibi ile 15 Temmuz darbe girişimi ile ordumuzu dağıtmaya çalışan ve devletimizin kontrolünü eline almaya çalışan ABD’nin bütün bu işleri nasıl yaptığını incelemenizi, anlamanızı ve bilmenizi isterdim. Yazık ki böyle bir imkan hemen hemen kimsenin elinde yok.

Amerikalılar “bir gün elbet Amerika’nın da sonu gelecektir. Mücadele edip Amerika devletine bir son veremiyorsanız bu sizin suçunuzdur!” diyerek bir öz eleştiri de yapabiliyorlar.

Elbette ki Amerika’nın da bir sonu vardır. Biz gerekli çabayı gösterip Amerikan emperyalizmine son vermeyi beceremiyorsak bu suç hakikaten bizim suçumuzdur.

Zira ABD bizim bildiğimiz, bizim anladığımız türden bir devlet ve millet değildir.

Amerika Birleşik Devletlerinin çağımızda bir teknolojik üstünlük kurduğu tartışılamaz. Ancak, toplama milletlerden oluşan ABD’nin, insanlığa mutluluk veremeyeceği anlaşılan kapitalist dünya görüşü, Anglo-Sakon, Hıristiyanlığın hangi duraklarında duracağı belli olmayan çatışmacı din ve mezhep anlayışı ile daha uzun süre ayakta kalamayacağı aşikardır. Evangelizmden Neoconlara kadar uzanan mezhepler arasında henüz tercihini yapamamıştır. Bu karmaşık yapısı ile Kapitalizmin dünyadaki en büyük savunuculuğuna soyunan, sonradan ortaya çıkma, sonradan görmüş bir millet olarak ABD, bugün bütün dünyaya meydan okumaya devam ediyor. Büyük bir medeniyet olarak rüştünü ispatlayamamış bu devlet, ne kadar zeki insanlar tarafından idare edilirse edilsin yıkılış sendromundan kurtulması mümkün olmayacaktır.

İşte soruyor ABD’li kendine: “Amerikan küresel üstünlüğü yıkılırsa yerini ne alacaktır?

Demek ki daha şimdiden bir yıkılış psikolojisine girmiş bulunmaktadır.

Rahmetli Doç. Dr. Durmuş Hocaoğlu bir makalesinde bu konuyu çok güzel bir ifade ile anlatmış bulunmaktadır:

(Sadeleştirerek aldım)
“Ani bir “tamam, buraya kadar” kararı, Amerika’nın dahili prestijini ve dayanışmasını, birliğini sarsacaktır  muhakkak ki.

Şundan:

Amerika, vakıa, “temel asabiye” olarak, Huntington’ın belirttiği gibi, Anglo-Sakson’dur. Ama topyekûn Amerikan milleti, John L. O’Sullivan’ın dediği gibi, “kökenlerini birçok diğer milletten almakta” olan ve henüz teşekkül halinde bulunan bir cemaattir. Ve her üyesinin menşeini bildiği bu cemaati asıl olarak ayakta tutan, onun kurulduğu tarihten bugüne değin hiç kaybetmeyen, hep kazanan, durmadan yükselen gücü, dünya üzerindeki itibarı, zenginliği ve bunların neticesi olan “Amerikan Rüyası”dır; böyle bir akıbet bu tatlı rüyayı bir kâbusa tahvil edebilir (dönüştürebilir). Çünkü daha evvelce de bahsettiğim gibi, “milletolmanın asıl kıstası kazançlarda değil kayıplarda ve fedakârlıklarda bir araya gelmektir. Ve henüz bir millî felâket yaşamamış olan Amerikan cemiyeti bugüne kadar böyle bir testten geçmediği için nasıl bir aksülamelde bulunacağı da (tepki göstereceği) meçhuldür. Bu ise Onun da içinde “kader anının kendisine gelmesini bekleyen” başka milletlerin veya millet adaylarının “şimdi tam zamanı” diyebileceği bir çözülmenin tetikçisi de olabilir.”

Görüldüğü gibi ABD henüz bir rüyadadır. Amerikan Rüyası! Gerçekten kurulduğu günden beri hiç kaybetmeyen ABD’nin, ideologların da derin bir endişe ile düşündükleri ve çare aradıkları sonu, kesinlikle bir gün gelecektir. Çünkü Sayın Hocaoğlu’nun da çok yerinde olarak belirttiği gibi; ―millet olmanın kıstası kazançlarda değil, kayıplarda ve fedakârlıklarda bir araya gelmektir.

Milletlerin medeniyet anlayışı, tarihi tecrübesi işte burada rol oynamaktadır. Binlerce yıldır hep savaşmış, bazen kazanmış, bazen kaybetmiş, yenilmiş ama tarihin sahnesinden silinmemiş milletleri, işte bu özellikleri millet yapmaktadır. Yani bu milletler testten, hem de tarihinin acımasız testinden geçmişlerdir. Bu medeniyetler kemikleşmişlerdir. Bu sebeple Amerika Birleşik Devletleri’ni bir araya getiren, kıta dışından gelerek burada hasbelkader bir devlet oluşturan toplumların böyle bir kader anında, bir kaybetme anında, tamamen ortadan silineceği aşikardır.

İşte esas korktukları budur. Bu sebeple, karşılarına büyük güç çıkmasını önlemek için doktrinler üretmektedirler. Bütün mesele; gerçekte ani bir toplumsal depresyon geçirme durumunda tamamen dağılması kesin olan bu devletin nasıl çözüleceği, çözülmeyi hangi evrensel unsurların veya hangi Jeopolitik Oyuncuların nasıl tetikleyeceğidir. ABD’nin dünya hegemonyası altında inleyen bütün mazlum milletlerin öncelikle bu soruyu kendilerine sormaları gerekmektedir. Bu ülkeye karşı nasıl mücadele edilecek ve emperyalizmin zulmünden kurtuluş nasıl sağlanacaktır.

Düşüncem odur ki; her zaman mazlum milletlerin koruyucusu olan Türk Milleti bu tarihi görevini yine yerine getirecektir. Ve Amerika’nın temsil ettiği emperyalizmin sonunu yine Türk milleti getirecektir.

Yaşasın asil Türk Milleti.

Yaşasın Büyük Türk Hakanlığı.

Yorum Yap