Olup bitenler kafamızı karıştırdı değil mi? Eğer amaç devlet ise, millet ise bütün bu olup bitenlerin anlamı nedir? Şu anda yürütülen kavganın tarafı kim, hedefi kim, muhatabı kim anlayabiliyor musunuz? Türk milletinin kafası şu anda karışmış bulunmaktadır. Zaten asıl istenen de budur.
Kafaların karışmaması mümkün değil. Türkiye Devletini zaafa uğratan bütün taraflar devletin kurumları. Demokratik kurumlar. Bir tarafta yüksek yargı organları (geçmişte ordu), bir tarafta seçimlerde yüksek oy almış bulunan parti ve bu partinin çoğunlukta bulunduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin seçtiği Cumhurbaşkanı… Bakıyorsunuz; yargı, ordu, meclis, hükümet, parti… Devletin bütün organları… Ama bakıyorsunuz keşmekeşi yaratan bu organlar! Böyle bir şey olabilir mi? Kafalar karışmaz mı? Hele basın yayın organlarının tutumu… Tam bir keşmekeşle karşı karşıyayız. Türk milleti nasıl karar versin neyin ne olduğuna… Millet karar veremiyor belki ama gönül koyuyor.
Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’nun içlerine kadar gelen Yunan Ordusu’na “bu ordu padişahın ordusudur” diyen insanlar vardı. Düşmanın yarattığı bu derin, bu kesif propagandaya insan direnebilir mi?
İşte şimdi yine aynı kargaşa ile karşı karşıyayız. Türk milletinin kafası bir güzel karışmış durumdadır.
Peki, bu karışıklık gelişigüzel bir olay mıdır? Taraflar bunu bilerek mi yapıyorlar? Bu kargaşadan kimler karlı çıkıyor. Yani; asıl olarak ne yapılmak isteniyor” İşte asıl cevaplandırılması gereken sorular bunlardır. Bu sebeple tarafların hedeflerini iyi irdelemek gerekiyor.
Türk milletinin, tarihinde en yüksek seviyeye çıkardığı atalarının medeniyetinden vazgeçilerek Batı medeniyetine tam anlamıyla girme operasyonu bunlar. Türkiye’de yaratılan kargaşa “Türkiye’nin demokratik yapısı sayesinde Avrupa Birliği’nin kapılarına dayandığı-Deniz Baykal” hatalı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’de şu anda tarafların tümü Batı ile bütünleşmek savaşı vermektedir. Başka bir fikir üretimi yoktur. “Tabelaya ortak geliyor” başlığı ile verilen “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ibaresini Anayasa’nın 90. maddesi değiştirilerek Avrupa Birliği’nin vesayeti altına sokmak ve milletin egemenliğine Avrupa Birliği’nin ortaklığını kabul etmek gibi hatalı bir yola girmiş bulunmaktadır Türkiye’nin elit tabakası. Nasıl ki, AKP Avrupa Birliği Uyum Yasaları çıkararak Türk milletinin milli hakimiyetini AB.ye teslim etmek istiyorsa, AKP’yi kapatmak isteyen güçler de aslında bilerek veya bilmeyerek aynı hedefe en azından doktrin olarak yönelmiş bulunmaktadır. Aslında her iki taraf ta Batı medeniyetini hedef alarak hareket etmektedir. AK Parti’nin yüzü nasıl Batıya dönükse, bu partiyi kapatmak isteyenlerin de hatta muhalefetin de yüzü Batı’ya dönüktür. Türkiye devletinin doktrinini bu şekilde ortaya koyanların niyetlerini anlamak oldukça güçtür. Atatürk’ün doktrini asla bu değildi.
Bugünkü seçkinci zümre belki bunu bir modernleşme olarak düşünmektedir. Ama bu Avrupa ile Türkiye arasındaki tarihi bir meseledir ve izleri derindedir. Gerçekte bunu “modernleşme” süreci olarak görmektedirler. Bu süreç 1826 yılından beri yürütülmektedir. O tarihten beri geçirilen Islahat tecrübeleri, Meşrutiyet tecrübeleri, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve nihayet Kurutuluş Savaşı tecrübesi milletimizin mukadderatında kendi yapısına devlet ve millet olma ruhuna uygun bir sonuç asla doğurmamıştır.. Bugünkü elitler bunu göz ardı ediyor. Batı tarafından mağlup edilen bir milletin elitleri bu mağlubiyeti galibiyete çevirmenin çarelerini asla düşünmüyor. Ormanın içinde ormanı görmüyorlar. Sadece yapılan şey aynı sahada maç yapan iki takımın kendi galibiyetini düşünmesi gibi bir şey… Başka bir şey yok. Nasıl ki AK Parti’nin Avrupa Birliği, Batı medeniyeti düşünceleri sakatsa, ona karşı imiş gibi görünen, bugün “yargı” olarak karşısına çıkan takımın da İddianamede ortaya koyduğu görüşler sakat ve Türk milletinin bin yıllık mücadelesinin neticesini alacak görüşleri ve girişimleri ortaya koymaktan uzaktır. Devletin geleceğini, bağımsızlığını kurtarma adına ortaya çıkan taraflar aslında devleti tasfiye etme sürecini hızlandırmaktadırlar. Türk milleti bütün bu kargaşaya, kafa karıştırıcı girişimlere rağmen bu süreci yürüten güçlerin kimler olduğunu, ne yapılmak istendiğini neticede anlamakta ve devletimizi emperyalizmin kucağına atacak her hareketi ne olursa olsun başarısızlığa uğratmaktadır. Türk milletinin; ihtilallerin sonucunda ortaya çıkan siyasi partileri seçmekteki amacı aslında devleti Batı’nın vesayeti altına sokmayacak ekipleri tercih etmektir. Ama ne yapıp yapıp milletin karşısında bulunan güçler yine milletin imkânları ile bir şekilde duruma yeniden hâkim olup devleti kargaşaya sürükleyecek ortamı yaratmaktadır.
Bu süreç böyle uzayıp gider. Ne zamana kadar? İşte burada Selçuklular örneğini hatırlamak gerekir. Dağılan, on iki beyliğe bölünen, İlhanlı valileri tarafından idare edilen Türk milleti Osman Bey etrafından yeniden toplanarak Batı karşısında altı yüz yıl daha hayatını devam ettirmiştir.
İşte yeni Osman Beylerin çıkacağı zamana kadar bu oyunlar böylece sürdürülecektir.
Şartlar ne olursa olsun, ümitsiz olunamaz. Türk milleti mukadderatına elbette ki sahip olacaktır. Tasfiye girişimleri netice vermeyecektir. Bütün taraflar buna göre yeniden öz eleştiri yapmalıdır. Yoksa bugünkü devlet doktrinini ve stratejisini oluşturanların ve bu kavgaları yapanların Türk milleti ve tarih karşısında sorumlu olacaklarını anlamaları gerekir.
Mikdat TOPÇU
DEVLET TASFİYE EDİLMEK İSTENİYOR
Yorum Yap
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
0 Yorumlar.