Tabii ki milletimiz şehitlerine ağlıyor.
Bir kesim var ki, “Elbette şehitler gelecek” diyor. Şehitlerin niçin geldiğini, aslında ne olduğunu bilmiyorlar tabii! Asıl düşmanın kim olduğunu, ne yapılmak istendiğini bilmiyorlar. İsrail, mutlaka Kürt devleti kurulmalıdır, diyor. Bizim politikamız ise İsrail ile beraber. Şimdi İsrail en büyük dostumuz oldu. Şehitler acaba niçin geliyor?
Türkiye devleti son derece tehlikeli bir viraja girmiştir.
ABD’li yetkililerin PYD ile el sıkışması, özellikle Merkel’in ülkemizi ziyaret etmesi son derece manidardır.
Hatırlatmak istiyorum:
Birinci Dünya Savaşı’na girerken İngilizler ve Almanlar, Osmanlıların kendi yanlarında olması için çok mücadele etmişlerdi. Sadrazam Sait Halim Paşa, Almanların yanında olmamızı istemiyordu. O, İngiliz yanlısı idi. Bazı akıllı paşalar ise Almanlarla birlikte savaşa girmenin çok yanlış olacağını söylüyorlardı. Paris Büyükelçimiz Halil Rıfat Paşa; “Elinizi ayağınızı öpeyim, Almanlarla birlikte savaşa girmeyin. Bunlar Maren Savaşı’nda yenildiler” diye o günkü idarecileri uyarıyordu. Tabii ki fayda etmedi.
Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Walkenhaim çok çaba gösterdi Osmanlı ile ittifak yapmak için. Enver Paşa ve ekibini ikna etti. Hem de para vaadi ile ikna etti. Sonra bir bakıldı ki Alman gemileri Sivastopol’u bombalıyor. O günkü iktidar yetkilileri bir oldubitti ile karşı karşıya kaldıklarını anlamamışlardı bile.
Şimdi yine durum aynı! Bana göre Almanlar yine Türkiye ittifakını sağlamak için bastırıyorlar. “Göçmenler” konusu, işin perdeleme tarafıdır. Merkel Üçüncü Dünya Savaşı’nda “Türkiye İttifakı” için gelip gidiyor.
Bugünkü devlet yetkilileri de, İttihat Terakki yetkilileri gibi, işin stratejik yönünü bilemiyorlar. Bu sebeple devlet iki arada bir derede kalmış bulunuyor.
Bakınız; Rusya, uzun vadeli bir amaç için önce Kırım’ı işgal etti. Prof. Halil İnalcık bunu açıkladı. “Rusya, Türkiye hedefini ele geçirmek için Kırım’ı işgal etti” dedi. Bu görüşü çok doğru buluyorum.
Milletler uzun vadeli, orta vadeli, kısa vadeli stratejik hedefler koyuyorlar. Kurmay adamları büyük mesai sarf ediyor. Adamlar düşünüyorlar, üretiyorlar ve yapıyorlar.
Güneydoğu’da güvenlik güçlerimizle çarpışanlar arasında neden her milletten savaşçı bulunmaktadır?
Bu konuda nasıl bir politika izlenmesi gerektiğini 2010 yılında yayımladığım “Batı ve İçindekiler Çatışacak-Domuzları Köpeklere-Köpekleri Domuzlara” adlı kitabımda izah etmiştim.
Bakınız o gün bu konuyu değerlendirirken neler yazmışım:
“Bu saatten sonra düşmanın bu iç savaşı nasıl yürüttüğü ve Türkiye devletini kuşatarak sömürge haline nasıl getireceği ile ilgili teknik detayları tartışmanın faydası yoktur. ABD’nin metotlarını yorumla-manın anlamı yok artık. Dünya hegemonyasını nasıl sağlayacak? Stratejisi ne olacak? Politikası yumuşak mı olacak, sert mi olacak? Birleşmiş Milletlerle mi, NATO ile mi, İngiltere veya İsrail’le mi, yoksa tek başına mı hareket edecek? Vietnam’da, Japonya’da, Irak’ta olduğu gibi, yine atom bombası atarak mı, soykırım cürümlerini işleyerek mi bütün milletlere baş eğdirecek? Bu tartışmaların artık mevcudu tespit etmekten başka bir işe yaramayacağını anlamak gerekir.
Düşman, bütün köşe başlarını da tutarak, milletimizde akıl tutulması meydana getirmiştir. Akıl tutulmasına uğrayarak farkında olmadan düşman saflarına geçenler, kuşatmayı yarmada işimizi zorlaştır-maktadır. Çünkü askeri bilimler bakımından da, toplum bilimleri bakımından da bunun adı “asimetrik” savaştır. Kaidesi, kuralı yoktur. Artık, Anadolu’daki tabiriyle “at izi it izine karışmıştır”. Evet, bunun adı tam da İÇ SAVAŞTIR.”
Aradan yaklaşık altı yıl geçmiş. Ve ülkemiz adım adım iç savaşa sürüklenmiştir. Nizamî ordumuz “şehir gerillası” ile şehir savaşına saplanmıştır. Ve kaçınılmaz son elbette bizi bulmaktadır. Şehitlerimiz arka arkaya gelmektedir.
Bu savaş şeklini hatalı bulduğumu söylemeliyim. Kurmay aklımızı yitirmiş bulunuyoruz. 443 generali “hain” ilan ettik, 1500 albayımızı emekli ettik. Balkan savaşları arifesinde İttihat Terakki Partisi de aynı hatayı yapmıştı. 175 bin askeri terhis etmiş, dört taburu Trakya’dan alıp Yemen’e göndermişti. Aynı hatalar şimdi yapılmaya devam ediyor. Enver Paşa 32 yaşında yarbay rütbesinde iken Osmanlı ordularının başına getirildi. Ve arkadan Balkan faciası geldi.
Şimdi benzer bir durumla karşı karşıyayız.
“Şehitler elbette gelecek” diyenlerin ne demek istediklerini anlamak mümkün değildir. Yöneticilerimizin durup durum 10’ar maddelik “çözüm süreci” planları açıklamalarını anlamak mümkün değildir. Kullanılan ifadeleri kabul etmek mümkün değildir.
Bu konuda en büyük görev milletimize düşmektedir. Rahmetli Durmuş Hocaoğlu şöyle söylemişti.
“Devlet dara düştüğünde, herkesin çil yavrusu gibi dağıldığı bir ortamda, yalnız devletine kan bedeli ödemek için, yine devlet asıl kurucularının çocuklarını göreve çağırır.”
Bendeniz de şimdi devletin asıl kurucularını göreve çağırıyorum.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Uyarmak vatan borcumdur.
0 Yorumlar.