HARP HİLEDİR

İsviçreli sporcu Michel Piola, mermer ocağı izni verilen Dedegöl Dağındaki Eldere Kayalıkları’yla ilgili olarak şöyle demiş:

Bir tırmanıcı, uzun duvar rota açma uzmanı ve bu konuda 15 kitabın yazarıyım. Dedegöl Kayalıkları, Kuzukulağı Yaylası Eldere Köyü uluslararası öneme sahip bir bölgedir. Dünyada bu tarz tırmanışlar için 5 önemli bölge vardır. Fransa’da Verdon, Fas’ta Taghia ve Todra, Meksika’da El Potrero Chico, bir diğeri de Dedegöl’dür.”

 

  İsparta’nın Aksu ilçesine bağlı Eldere Köyü’nün arazisi içinde bulunan Kuzukulağı Yaylası’ndaki Dedegöl Kayalıkları, tonu 100 dolardan Çin’e satılıyormuş!

Basında çıkan bu haberi belki görmeyenleriniz vardır. Odatv. 15.01.2018)

Benzer bir şekilde Kutlu Dağ denen bir dağı Çin’le komşu oldukları dönemde Türk idareciler de Çin’e satmışlar! Çağrışım yaptı. Biraz hüzünlendim, biraz hayret ettim. Aradan 2300 yıl geçmiş hemen hemen. Aklıma gelmişken o olayı da okuyucu ile paylaşıp, asıl konuma geçmek istiyorum. Belki bugünkü yöneticilerimize ibret olur diye bu bağlantıyı kurmak istedim.

Rahmetli Mustafa Necati Sepetçioğlu, Kilit romanında “Kutlu Dağ” hikâyesini anlatır. (Kilit, sayfa 98,99) Kutlu Dağ, o devrin anlayışına göre Türkler için uğurlu bir dağdır. Türklerin tılsımıdır. Bu tılsımdan dolayı Çinliler bir türlü Türklerle baş edemezler. Sonunda olayı çözerler. Çinlilerin Türklere üstünlük sağlayamamalarının sebebi bu Kutlu Dağ’dır. Bu dağ Türklerden alınırsa Türklerin tılsımı bozulacaktır. Çinliler Türkleri oyuna getirirler. Bu dağı Türklerin elinden almak için “Sarı saçlı, çıyan gözlü bir Çin kızını” Türklere teklif ederler. Bu kız karşılığında Türkler Kutlu Dağ’ı Çinlilere satarlar. Çinliler aldıkları bu dağı yerle bir ederler. Dağ yok edildikten sonra Türklerin tılsımı bozulur. Bundan sonra artık Türkler Çinlilere karşı üstünlük sağlayamazlar.  

Olay bu ya! Bu bir menkıbe! Olur mu olur!

Orta Asya zamanında uğurları bozularak dağılan Türklerin, son üç yüz yıldır Batılılara karşı aldıkları mağlubiyetlerin sebebi yine tılsımın bozulması mıdır acaba?

Gerçekten bu işin içinde bir iş var! Olanları bazen aklımızla izah etmekte zorlanıyoruz. Harbin hile olduğunu bilmiyoruz. Önüne gelen bizi aldatıyor! Düşmanlarımız durmadan bize tuzak kuruyor. Bunu binlerce yıl sonra, bunca tecrübeye rağmen hala göremiyoruz. Düşünün ki kendimize Türk denmesinden bile rahatsız olmuşuz. Bu tuzakları nasıl görelim?

Son dönem olaylarına bakalım:

Dinler arası diyalog tuzaktı,

TRT6 (TRT Şeş) kurulması bir tuzaktı,

Açılım meselesi tuzaktı,

Çözüm süreci tuzaktı,

Akil adamlar tuzaktı,

Alfabemize üç yabancı harfin sokulması tuzaktı.

Andımızın kaldırılması tuzaktı.

Ne mutlu Türk’üm diyene sözünün her yerden kaldırılması tuzaktı,

Barzani ile Şivan Perver’le el ele “megri megri” yapmak tuzaktı,

Ergenekon meselesi tuzaktı,

FETÖ tuzaktı,

Askerî okulların kapatılması tuzaktı.

Aslında NATO tuzaktı.

Asıl Tuzak Bize NATO (ABD) Tarafından Kurulmuştur.

Bu günlerde Suriye’de kendisine bağlı terörist unsurları eğitip silahlandırarak Türkiye ile savaşa girmek niyetinde olan ABD baştan beri devletimize, yöneticilerimize tuzak kurmuştur.

NATO 1952 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sırtında kamburdur. Bize silah verdi ama o silahları kullanacak önemli gereçleri vermedi. Mesela radarlarını vermedi. F16 aldık. Bu uçakların iki tane anahtarı var. Biri NATO’da. Yani ABD’nin elinde! Gemi verdiler, füze verdiler. Ama bütün bu silahlar ABD hedeflerini “düşman” olarak görecek kabiliyette değildi. Şifreleri onlardaydı.

Muavenet gemimizi vurdular kalleşçe. Olayı biliyorsunuz. Bir dost gemiden (Amerikan Saratoga gemisinden) müttefik bir geminin kaptan köşküne füze fırlatılıyor. Beş kahraman askerimiz şehit oluyor. ABD’nin Saratoga gemisi dost kuvvet gemisi olan Muavenet gemisini “düşman” olarak görüyor, ama Türk gemisi Amerikan gemisini düşman olarak görmüyor. Çünkü radarları ona göre ayarlanmış. Muavenete doğru gelen füzeyi bizim gemimiz görüp, havada imha edemiyor. Çünkü bizim sistemimiz Amerikan gemisini “düşman” olarak tanımamış. Bu bir tuzaktı.

Bunu ne için yapmışlardı? Kendi gemilerimizi kendimiz inşa etmeye karar verdiğimiz için yapmışlardı. Türkiye kendi gemisini yapmaya karar verdiği günün ertesi günü Muavenet’i vurdular. Sonra özür dilediler. Kaptanları sarhoşmuş!!! Kaza ile füze ateşlenmiş!!! Sonrasında bize çok ucuza (!) gemiler gönderdiler!

Amerika Türkiye’de altmış yıldan beri ajancılık oynuyor. NATO aracılığı ile bizim kuyumuzu kazıyor. Bize tuzak kuruyor. Hile yapıyor. Ülkemizde yaşanan bütün darbelerdeki Amerikan parmağını hepimiz rahatlıkla görmekteyiz. Son olaylarla iyice gün yüzüne çıktı Amerika’nın düşmanlıkları, tuzakları.

Anlayacağınız, Türkler ABD’nin tuzaklarına aldanıyor. Hilelerini anlayamıyor. Ve tılsım böylece bozuluyor.

“Çıyan gözlü sarı Çin kızı” karşılığında Kutlu Dağ satılır mıydı? Satılmış işte! Bütün darbelerde, Cargıll firması olayında, FGM 148 olayında, 6. Filo olaylarında, İkili Anlaşmalarda… Bütün ilişkilerimizde ABD bize tuzak kurmuş. Türkler bu tuzakları görememişler.

Tarihten bu yana değişen bir şey var mı? Hayır!

Nasıl oluyor, bütün bu tuzaklar Türklere karşı kuruluyor da Türkler bunu anlamıyor, göremiyor. Ya da anladıkları zaman iş işten geçmiş oluyor! Hatalar anlaşılınca “Allah’tan da milletten de af” dilenerek durum geçiştiriliyor. Ve  “Atı alan Üsküdar’ı geçiyor”. Nasıl oluyor? Tılsım meselesi? Kutlu Dağ meselesi yani! Herhalde yöneticilerimize cesaret madalyası vererek efsunluyor bu Amerikalılar!

FETÖ tuzağını Türklere hazırlayan Amerika ile ilgili binlerce uyarı yapıldı. Yapmayın, etmeyin, Ergenekon bir Amerikan oyunudur, dendi! Ama dinleyen olmadı. Amerikalılar tıpkı Çinliler gibi Türklerin yöneticilerini aldattı. Tuzağa çekti. “Vizyon” Belgeleri ile “stratejik ortaklık” masalları ile Türk yöneticileri uyuttular.

Şimdi geldik savaş noktasına. Amerika Türkiye devletini hedef tahtasına oturtarak ordu hazırlamış. 4900 tır silah göndermiş YPG’ye. Göstere göstere ordu kurmuş devletimize karşı. Bugüne kadar kurduğu hiçbir tuzak fark edilememiş (!). 13 bin kilometre yoldan tırlar dolusu silah getirmiş. Burnumuzun dibinde açıkça ordu kurmuş. Bizi oyalamış, avutmuş. Müttefikiz demiş, stratejik ortağız demiş, aldatmış bizi. Biz de bir güzel yemişiz. Şimdi her şey bitmiş. Çıkmışız ortaya “Bayrağını oradan indir, yoksa biz indiririz” diyoruz. “Çapulculardan kurduğun orduyu dağıtırız” diyoruz. Tabii ki Amerikalılar bu tehditlere inanmıyorlar. Çünkü Türklerin tılsımını bir defa bozdular. NATO’ya girmekle Türkler bu tılsımı bozmuşlardı. İkili Anlaşmaları yaparken bu tılsım bozulmuştu.

Aziz milletim, Kutlu Dağ elimizden gitmiş bulunuyor, uyan!

 

ABD’nin Türkiye’ye ve Avrasya’ya Bakışı

ABD‘nin Avrasya topraklarındaki hükümranlığı, bu toprakların sahibi olan milletleri, özellikle Türk Milleti’ni rahatsız ediyor.  “Avrasya bize jeopolitik bir ödüldür” diye düşünen, açıkça bizim de içinde bulunduğumuz toprakları kendileri için “ödül” kabul eden ABD, başka milletleri (bir kısım Müslümanız diyen milletleri) rahatsız etmeyebilir. Bizim milletimiz hürriyet aşığıdır, bağımsızlığına toprağına, tapusuna, namusuna düşkündür. Çünkü bizim bayrağımız, sancağımız şanlıdır. Topraklarımız mukaddestir.

Bu sebeple biz, ABD’nin, Avrasya toprakları üzerinde, Orta Doğu toprakları üzerinde, Suriye’de, sınır boylarımızda yürütmek istediği hükümranlığı, kurmak istediği (Büyük İsrail Devleti’ni) kabul edemeyiz.

Gerçekten de ülkemiz bugün bir kuşatma, bir tehdit altındadır. İkili Anlaşmaların yapıldığı günden bugüne kadar Türk liderlerin bu derin tehdidin Amerika’dan geldiğini anlamamış olmaları, hemen hemen bütün liderlerin Amerika’nın kurduğu tuzaklara düşmüş olması çok manidardır.

ABD, bizim ülkemizi de içine alan bu toprakları kendisi için ödül kabul ediyor. Tıpkı vaktiyle Amerika’daki Kızılderili topraklarını ödül kabul ettikleri gibi! Avrupa’dan göç edip, Kızılderilileri yurtlarından ettikleri zaman “Kader Bildirisi” yayınlamışlardı. Avrupalılar ve torunları “Kader” tarafından bütün Amerika’yı egemenlikleri altına almaya zorunlu kılınmışlardı! Milyonlarca Kızılderili’yi yok ederek topraklarını ellerinden almışlardı. Hâlbuki o topraklar Kızılderililerin kendi toprakları idi ve üzerinde “Gözyaşı izleri” vardı.  

Amerikalılar Kızılderilileri uçsuz bucaksız topraklarından kovarken Navaholara, Cheyenne’lere şöyle demişlerdi:   (Dee Brown, Kalbimi Vatanıma Gömün, sayfa 26)

“Sizlere karşı yürüttüğümüz bu savaş,

 Yıllarca da sürse, siz yurdunuzu terk edinceye kadar, 

belki de bütünüyle yok oluncaya kadar devam

 edecektir. Bu konuda söylenecek başka bir söz yoktur.

 

Kızılderililere; “Siz yurdunuzu terk edinceye kadar savaş sürecek, bu konuda söylenecek başka söz yoktur!” diyen Amerikalılar, demek ki şimdi aynı alışkanlıkla Avrasya’yı, Orta Doğu’yu yutmaya kalkıyor.

Avrasya milletlerinin ve özellikle Türk Milleti’nin, ABD’nin bu topraklardan ne kadar süre içinde ve nasıl kovulabileceğini hesap etme zamanı gelmiştir. 1860 lı yıllarda Amerika‘da verdikleri savaşı şimdi bizim bölgemize hatta bütün dünyaya yaymak isteyen ABD, bütün dünya milletlerini herhalde “Kızılderili” zannediyor!

Hâlbuki 4 Temmuz 1776 tarihinde yayınlanan Amerika İstiklal Beyannamesi’nde şöyle denmişti:

“Biz bu hakikatlerin aşikâr olduğunu kabul ediyoruz.

Bütün insanlar eşit olarak yaratılmış olup

Halik tarafından kendilerine devri kabil olmayan

bazı haklar bahşedilmiştir.

Hayat, Hürriyet, Saadete Erişmek hakları bunlar arasındadır.”

 Hayat, Hürriyet ve Saadete erişmek kimlerin hakkı acaba! Demek ki onlara göre her yabancı şey gerçekten düşman veya hedeftir. Kimse bu gücün dostu olamaz. Bütün uluslararası anlaşmalarının esasında bu mantık bulunmaktadır.

ABD‘nin bizimle de ittifak anlaşması vardır, “Vizyon Belgesi” imzalamış bulunmaktayız. Stratejik Ortak’ız.  Şimdi de “Model Ortaklık” kurduk diyorlar.  NATO’da müttefikiz!

NATO bunun için kurulmuştur.  BOP bizim de içinde bulunduğumuz Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek için kurulmuştur.  PKK bu maksatla ABD ve AB tarafından sevk ve idare edilmektedir. 

Enerji kaynakları… 

Avrasya’nın tüm zenginlikleri… 

Ve İsrail…                                                  

Evet İsrail…  ABD ile özel bir statü ile nikâhlı bulunan İsrail… ABD bölgemizde Büyük İsrail Devleti kurmak istemektedir.

 Amerika’nın Kızılderilileri imha ederken uyguladığı imha politikasının mantığı ne ise, bugün de işgal ettiği yerlerde uyguladığı mantık aynıdır. Hatta hiç çaresi kalmaz ise atom bombası kullanarak her şeyi topyekûn imha edebilmektedir.  Hiroşima’yı ve Nagazaki’yi düşününüz. Düşününüz ki böyle bir devlet şu anda “Biz dünyaya yön veren devletiz!” diyor. ABD‘nin güç kullanmakta sınır tanımazlığı bütün dünya insanlığının ne kadar büyük bir tehlike ile karşı karşıya bulunduğunu anlaması bakımından çok önemlidir.  ABD‘nin bugün dünyada milletlere karşı uyguladığı yöntemlere bakarak, insanlık, Büyük İskender’e, Cengiz Han’a, Kazıklı Voyvoda‘ya ve tarihin kaydettiği bütün canilere rahmet okumaktadır.

Bu konuda şu tarihi hatırlatmayı henüz “millet olma tecrübesi” olmayan ABD’ye hatırlatmakta fayda var:

Günümüzde hala yaşamakta olan, dünya tarihinde vaktiyle çok büyük medeniyetler kurmuş toplumlar var. Bunların sayısı iki elin parmaklarının sayısından belki daha azdır. Türkler, Farslar, Araplar, Almanlar, İngilizler, Çinler gibi… Bir zamanlar yeryüzünde hâkimiyet kurmuş, belki mağlup olmuş, köşesine çekilmiş, ama tarihi ömürlerini doldurmamış,  halen yaşayan toplumlar var.  Bu toplumlardan bazılarının ilmen belirlenmiş medeniyetleri var, dünya görüşleri var. Hala tezlerini çürütemeyen diğer medeniyetlere meydan okuyan, hiçbir zaman eskimeyen, eskimeyecek olan büyük doktrinleri var. Tarihi birikimleri, tecrübeleri var. Hala tarihin sahnesine çıkmak için milli iradeleri her an bilenen, imanlarını tazeleyen, mağlubiyetleri galibiyete çevirmeye çalışan, göğsünde hala geçmiş imparatorlukların büyüklüğünü, heyecanlarını taşıyan ve akidelerinden, umdelerinden asla taviz vermeyecek milletler var. Belki toprak kaybetmiş, ama asla ideolojik karakterleri bozulmamış, idealleri uğrunda hala her şeylerini feda edebilecek toplumlar var. Belki zayıf düşmüş ama hala “yorgun olmayan” milletler var.

Bu toplumların kendilerini mağlup eden diğer medeniyetlerle hesaplaşmaları henüz bitmemiş. Bu milletler, yeniden aynı büyüklüğe ulaşmak için fırsat kolluyorlar. Zamanı gelince yine dünya sahnesine çıkacakları günü bekliyorlar. Geçmişini asla unutmayan bu milletlerin toprakları üzerinde, kaybettikleri topraklar üzerinde daha savaşların dumanları sönmemiş. Geçirdikleri travmalar daha dün gibi. İmanları taptaze. Medeniyetleri asla yıpranmamış. Ve Amerika’ya göre son derece tecrübeli milletler var. Amerika henüz bir “millet” bile değil. Ani bir “buraya kadar” kararı Amerika’nın dağılması için yeterlidir. Rahmetli Durmuş Hocaoğlu aynen böyle söylemişti. “Ani bir buraya kadar!” diye karar alınırsa ne olacak? Çil yavrusu gibi dağılacak bir devlet…

 

Amerika Dünya Üzerindeki Hegemonyasını Daha Uzun Süre Devam Ettiremez.

 

Amerika Birleşik Devletlerinin çağımızda bir teknolojik üstünlük kurduğu tartışılmaz. Ancak, toplama milletlerden oluşan ABD’nin,  insanlığa mutluluk veremeyeceği anlaşılan kapitalist dünya görüşü,   Anglo-Sakon, Hıristiyanlığın hangi duraklarında duracağı belli olmayan, çatışmacı din ve mezhep anlayışı ile daha uzun süre ayakta kalamayacağı aşikârdır. Evangelizm’den Neoconlara kadar uzanan sayısız mezhep arasında henüz tercihini yapamamıştır. Bu karmaşık yapısı ile Kapitalizmin dünyadaki en büyük savunuculuğuna soyunan, sonradan ortaya çıkma, sonradan görmüş bir millet olarak ABD’nin, bütün dünyaya meydan okumaya devam etmesi mümkün değildir. Büyük bir medeniyet olarak rüştünü ispatlayamamış bu devlet, ne kadar zeki insanlar tarafından idare edilirse edilsin yıkılış korkusundan kurtulması mümkün değildir. Daha şimdiden şunu tartışıyorlar:

         “Amerikan küresel üstünlüğü yıkılırsa yerini ne alacaktır!”

Amerikan devletinin yıkılacağı günü kendi düşünürleri bile beklemektedir.

Doç. Dr. Durmuş Hocaoğlu yukarıda bahsettiğim “Ani bir tamam buraya kadar kararı” ilgili yazısını kısmen aşağıya alıyorum. Lütfen dikkatle okuyun.

(Doç. Dr. Durmuş Hocaoğlu, 14.11.2008 Tarihli Yeniçağ Gazetesi’ndeki “Tanrı Amerika’yı Korusun” başlıklı makalesi.)

 

Anî bir “tamam, buraya kadar” kararı, Amerika’nın dâhilî prestijini ve tesanütünü sarsacaktır muhakkak ki. Şundan: Amerika, vakıa, “temel asabiye” olarak, Huntington’ın belirttiği gibi, Anglo-Sakson’dur ama topyekûn Amerikan milleti, John L. O’Sullivan’ın dediği gibi, “kökenlerini birçok diğer milletten almakta” olan ve henüz teşekkül hâlinde bulunan bir cemaattir ve her üyesinin menşeini bildiği bu cemaati asıl olarak ayakta tutan, Onun kurulduğu tarihten bugüne değin hiç kaybetmeyen, hep kazanan, durmadan yükselen gücü, dünya üzerindeki itibarı, zenginliği ve bunların neticesi olan “Amerikan Rüyası”dır; böyle bir akıbet bu tatlı rüyayı bir kâbusa tahvil edebilir; çünkü daha evvelce de bahsettiğim gibi, “millet” olmanın asıl kıstası kazançlarda değil kayıplarda ve fedakârlıklarda bir araya gelmektir ve henüz bir millî felâket yaşamamış olan Amerikan cemiyeti bugüne kadar böyle bir testten geçmediği için nasıl bir aksülamelde bulunacağı da meçhuldür ki bu ise, Onun da içinde “kader anının kendisine gelmesini bekleyen” başka milletlerin veya millet adaylarının “şimdi tam zamanı” diyebileceği bir çözülmenin tetikçisi de olabilir.”

         Demek ki millet olmanın asıl ölçüsü kazançlarda değil, kayıplarda ve fedakârlıklarda bir araya gelebilmektir. Amerikan halkı henüz bir millî felaket yaşamadığı için tarihin testinden geçmemiştir. O halde mutlak surette, tarihî tecrübesi olan yeni bir kural koyucu millet, yeni bir JEOSTRATEJİK OYUNCU ortaya çıkıncaya kadar ABD hegemonyasını devam ettirebilir. Sonrası meçhuldür.

 

Bu konuda (ABD’nin Mukadder olan yıkılışı konusunda) Brzezinski aynen şöyle söylemiş:

         “Bizi yok etme planlarını yapamıyorsanız bu sizin suçunuz olacaktır”. 

Bundan daha açık bir uyarı, daha açık bir beklenti olabilir mi?

Ama biliyorlar ki çağdaş dünya milletleri, korkunç bir aldatılmışlığın, müthiş bir korkunun, iğrenç bir ikiyüzlülüğün, nefret uyandıran bir yalakalar takımının tasallutu altındadır. Nasıl olsa hiçbir karşı koyuş olmayacaktır. CIA ile MOSSAD ile Mason Locaları, Lions Kulüpleri, Rotary Kulüpleri ile FETÖ tarzı oluşumlarla dünyadaki tüm iktidarlar kontrol altına alınmıştır. Güvendikleri budur. Güçleri ise, ellerinde şimdilik sadece sağlam kalan silahlı kuvvetleridir. Doğrudan doğruya kimse ABD’ye karşı çıkamaz. Kimse İsrail’e karşı çıkamaz! Şimdilik rahatlıkla dünya insanlığına tuzaklar kurabiliyorlar.

Çağımızda dünyanın hiçbir ülkesinde ABD’ye karşı güven duyulmamaktadır. Dünya milletlerinin bu ülkeyi sevmediği, bu sebeple dünyanın her yerinde Amerikan kuruluşlarına karşı saldırılar olduğu görülmektedir. Bunu kendileri de biliyor.

Bu olaylar günümüzde sık sık meydana geliyor. Amerikan hegemonyası, devlet adamlarının hiç çekinmeden kullandıkları üstün askerî güçle, dünya devletlerin yöneticilerine kurdukları tuzaklar sayesinde milletleri sindirmiş bulunmaktadır. Bu idareciler atom bombasını dahi kullanabilecek psikopat bir yapıda bulunmaktadır. Bunun için milletlerin bugün doğrudan doğruya ABD’ye karşı çıkmaları mümkün olmamaktadır. Buna bir de dünyanın her yanında bu ülkeye sadakatle bağlı satılık idareciler, kiralık kalemler eklenmelidir. Bu sebeple bugün hiçbir kuvvet ABD’ye pratik olarak doğrudan doğruya karşı çıkamamaktadır.

 

ABD’nin dünya hakimiyeti son bulursa, yerini alacak gücün henüz bulunmadığını ve bu sebeple dünyada boşluk ve kaos meydana geleceği gibi bir görüş bulunmaktadır. ABD dışındaki Jeostratejik oyuncuların çok yorgun olduğu ve ortaya yeni bir JEOSTRATEJİK OYUNCU’nun kısa sürede çıkamayacağını ileri sürenler vardır.

ABD yıkıldıktan sonra dünyada meydana gelecek Jeostratejik oyuncu boşluğunu Türk Milleti’nden başka dolduracak bir güç gerçekten bulunmamaktadır. Türk Milleti’nin idarecilerinin, özellikle “Mücadeleci” güçlerin bu konuyu çok iyi bilmeleri ve buna göre hazırlık yapmaları gerekmektedir. II. Meşrutiyet sonrasında o günkü idarecilerin başarılı olamamalarının sebebi böyle bir hazırlık yapmış olmamalarıdır. Bu sebeple dünyaya yeni kural koyacak güçlerin şimdiden yetişmesine daha çok özen gösterilmelidir. Kadroları yetiştirirken bu tarihî sorumluluk gözden uzak tutulmamalıdır.

 

Amerikalılar, dünyada hegemonya uygularken bu hegemonya altında inleyen insanlığın kendisinden memnun olduğunu, çok adaletli davrandığı için dünya milletlerinin kendisini kabul ettiğini, kendilerine boyun eğdiğini düşünüyor! Yani Amerika, dünya hâkimiyeti rolünü çok iyi oynadığını, ancak bir gün gelip kaderin kendisini yavaş yavaş, yön verilmemiş artan bir inişle değil, uzun zamana yayılan ve kendi kontrollerinde, kendi iradeleriyle kabul edecekleri bir son (Brizesinski) düşünüyor! Bu düşünce tarzı kendisine özgüveni olmayan bir psikolojiyi yansıtıyor. “Yıkılırsak da biz kendimiz yıkılırız, dünyada bizi yıkacak bir güç yoktur” demeye getiriyor. Dünyada Jeostratejik Oyuncu olarak gördüğü bugünkü birçok devletten hiç birinin kendisine rakip olamayacağını düşünüyor. İngiltere, Almanya, Fransa, Çin, Rusya, Japonya ve Hindistan… Bu ülkelerden hiç biri bir gün gelip son bulacak Amerikan Rüyasının yıkılışını tetikleyen bir güç olamayacağını açıkça ilan ediyor.

Amerikan gücüne karşı tek ana rakip ise içeriden gelebilecektir.”

Amerikan gücüne karşı tek rakip içeriden gelecektir veya Amerikalıların ortak amaç anlayışlarını kaybetmeleri ya da yorulmaları yüzünden Amerika’nın küresel rolü aniden sona erebilecektir! Küresel gücünün sona ermesi ihtimalini kendi iç dinamiklerine bağlanıyor: İçeriden veya Amerikalıların yorulması sebebiyle!

Yukarıdaki analiz yakında ölen Amerika’lı düşünür Brizesinski’ye aittir.

Brizesinski bu analizinde; “Amerikan rüyası” nı yıkabilecek önemli bir sebep olacak tarihi tecrübesi olan, tarihin sahnesine çıkmak için fırsat kollayan, tetikte bekleyen ve ezilen mazlum milletleri görmezden gelmiştir. Amerika’ya, Kapitalizmin amansız düşmanı görünen, hiçbir Komünist liderin dahi aklının ucundan geçiremediği bir şekilde en büyük düşmanlığı, dünya proletaryası değil, işte bu milletler gösterecektir. Bunu görmezden gelme, gerçek düşmanı anlayamama, Amerika’nın zaafı olacaktır. ABD, ummadığı yerden darbeyi yiyebilecektir. Bunun hesabını yapamamak, gerçek düşmanı görememek ABD’nin en büyük zaafıdır ve bu zaaf gerçekten Amerika’nın küresel hegemonyasının sonunu getirecektir.

Yapılan analiz içerisinde İsrail faktörü yoktur. İsrail faktörü son derece ciddi faktördür. Amerika’nın yönetimi bugün İsrail Devleti’ni himayesi altına almış bulunmaktadır. Bu iki ülke arasındaki bağlılık İllumünato ile ilgilidir. Bu mistik İllumünato bağlılığı sebebiyle ABD dünyanın birçok yerinde Büyük İsrail Devleti oluşturmaya çalışmaktadır.  Bu mistik yakınlık Amerika’nın sonunu getirebilecek önemli ikinci sebep olacaktır.

 

Üçüncü ve en önemli faktör ise Türkiye’dir. Avrupa Birliği, Rusya, Çin, Hindistan değil, Türkiye’dir. Bu ancak, Türk milletinin Batı ile hesaplaşması gerektiğini anladığı ve bunun zamanının geldiğini düşünmeye başladığı andan itibaren, yani mücadeleci kadroların devlete hâkim olduğu andan itibaren mümkün olacaktır. Amerika’nın sonunun asıl belirleyici unsuru, Türkiye’de devletin tarihî fonksiyonunu bilerek bilinçli bir şekilde millî devleti yeniden oluşturacak “Mücadeleciler” olacaktır. Bu hüküm önemlidir. Bu bir devlet meselesidir. Bu kadroların yetiştirilmesine ne kadar özen gösterilse azdır.

Amerikan toplumunda bir yorgunluk, bezginlik, bıkkınlık var.  Amerika’yı meydana getiren halkların daha bilmediği bir sürü ihanet var. Mesela; Amerika’nın Yahudiler tarafından yönetildiği, bütün ekonomik imkânlarının İsrail’e aktarıldığı, bütün dünyada Yahudilerin menfaati için çocuklarının ölümüne sebep olunduğunu henüz Amerikan halkları, Amerikalı anneler bilmemektedir.

Bugünkü Amerika Birleşik Devletleri’ni bilfiil Yahudilerin yönettiğini yeryüzünde bilmeyen yoktur. Bu Yahudi yöneticiler için “Bir avuç zekâ” tabiri kullanılıyor. Yahudilerin ise Tevrat’tan kaynaklanan dünya hâkimiyeti hedeflerinin olduğu bir vakıadır. Bu hedef dünya Yahudiliği için ana hedeftir: “Tevrat Şeriatı”. Ve bu hedefe yürümek için de Yahudiler bugünkü ABD’yi kullanmaktadır. Bugün Amerika Birleşik Devletlerini meydana getiren, vergileriyle bu ülkeyi ayakta tutan halkların bu durumdan haberleri bile yoktur. Kendisi de Yahudi olan Brizesinski yukarıdaki son iki sebebi hiç ortaya koymamaktadır. Asıl olarak Amerika’nın “helâki” nin bu iki sebepten olacağını anlatmaktan imtina etmektedir. Özellikle bu “Yahudi” zaafı sebebiyle helâk olma yoluna girmiş olduğunu kimsenin Amerika Birleşik Devletleri’ne anlatması mümkün değildir.

Yahudiler (Bir avuç zekâ), Amerika Birleşik Devletleri Amerikan halklarının üstünde kesin ve acımasız bir sulta kurmuş bulunmaktadır. Bu bağnaz ve aşılmaz irade ABD’yi badireden badireye sürüklemektedir. Bir şekilde zenginliği ve dolayısıyla kesin silah üstünlüğünü yakaladığı için de, bu faktörlerin dünya hegemonyası için yeterli bir kudret olduğunu zannetmektedir. Bu sebeple, Amerikan yönetimindeki Yahudilik,  nasıl olsa kendi ülkesi olmadığı için, ABD’nin yıkılışını önemsememektedir. Aklına yıkılış gelmektedir, ama Amerika’yı kendi sapkın amaçları uğrunda heba etmekten çekinmeden, dünyanın birçok yerinde yeni İsrailler oluşturmaya devam etmektedir. Yahudilerin yönetimindeki Amerikan emperyalizmi Büyük İsrail Devleti’ni oluşturmak için bütün dünyada yeni Iraklar, yeni Libyalar, yeni Suriyeler, yeni Afrinler arıyor, yeni kanlar arıyor, yeni leşler arıyor.

Bu yapısı sebebiyle Amerika’nın dünyadaki hegemonyasını daha uzun süre sürdürmesinin imkânı yoktur. “Amerikan Rüyası” nın sonu gelmiştir.

Bu saatten sonra da Amerika’nın Türk Milleti ile, İslâm âlemi ile ittifak yapması mümkün değildir. Avrasya’da kendisine müttefik bir halk bulması mümkün değildir.

Uyanan milletler, özellikle Türk Milleti, Amerika’nın bugüne kadar kurduğu tuzaklara artık düşmeyecektir.

Türkiye’de yetişmekte olan müstakbel millî iktidar kadroları milletler arası mücadelenin nasıl yürütüldüğünü çok iyi bilmektedir. Bu yeni kadrolar; dost, düşman, ittifak ve müttefik kavramlarını, harbin hile olduğunu çok iyi bilmektedir.

Zaman artık Türk Milleti’nin lehine işlemektedir. Önümüzdeki çağ Türk Milleti’nin saadet çağı olacaktır.

Amerika’nın Suriye’de başlatmaya çalıştığı savaş kendisi için sonun başlangıcı olacaktır.

Türk Milleti gerçekten uyanmıştır. Türk Milleti’nin idarecileri HARBİN HİLE olduğunu kesin olarak anlamıştır. Dünyada “Jeostratejik Oyuncu olma-Oyun kurma-Kural Koyma” rolünü Türk Milleti en kısa zamanda üstlenecektir.

Zaferlerimizin ruhu yolumuzu aydınlatacaktır.

 

Yaşasın Millî Devlet!

Yorum Yap