Ümitsiz Değilim

Bazı dostlarımız, yakınlarımız bizim endişelerimizi asla taşımıyorlar. Hatta hükümete akıl veriyorlar. Geleceğin çok parlak olduğunu söylüyorlar. Hükümetin doğru yolda olduğunu ima ediyorlar. Birtakım varsayımlardan yola çıkarak her şeyin normal olduğunu iddia ediyorlar. Şunu da yaparsanız, bunu da yaparsanız daha da iyi olacak demeye getiriyorlar.

Bu dostlarımız;

  • Düşmanı tanımıyorlar,
  • 21. Yüz yıl Haçlı savaşlarını bilmiyorlar,
  • Ortadoğu’da her şeyin alt üst olduğunu, bütün İslam aleminin dağıldığını ve sıranın Türkiye’ye geldiğini görmüyorlar. Ya da görmek anlamak istemiyorlar. Herhalde Avrupa kapılarına dayanmış Müslümanları, yerle yeksan olmuş İslam beldelerini de görmüyorlar.
  • Anadolu, Selçuklu’nun dağıldığı gibi dağılma sürecindedir. Bunun bilincinde değiller.

Bizim yaklaşımımız farklıdır. Ülkemizin büyük bir felaketle karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz. Ancak Türk milletinin bu felaketi göğüsleyecek çapta ve tarihî bilinçte olduğunu biliyoruz.

İnşallah bu felaketi de atlatacağız.

Aşağıya Selçuklu’nun dağılma döneminde Türk milletinin içinde bulunduğu yeniden varolma güdüsünü nasıl kullandığını anlatan bir görüşü alıyorum. Bu görüşü çok benimsiyorum ve aynen katılıyorum. Bu inancı taşıyorum. İnşallah o kudret içimizde vardır, hazırdır. Türk milletinin liderleri yeniden ortaya çıkacaktır. Bu millet mübarek millettir. Peygamber duası almış millettir. Şehitlerimizin yüzü suyu hürmetine İnşallah Allah, yar ve yardımcımız olacaktır.

İbret almak için alıntıyı lütfen okuyunuz.

“Selçuklular dağıldığında Türkiye parçalanmış, perişandı. Halk “tasavvuf ve gaza” ile teselli buluyordu. Selçukoğullarının bıraktığı yerden bin beş yüz yıllık Türk tarihinin tabii mecrasını devam ettirmesi konusunda Türk milletinin endişeleri vardı. Dağılmış bir devletin perişan halkı için bu imkansız bir şey gibi görünüyordu. Anadolu’daki Oğuz Türkü, Türkiye’nin birliğini yeniden sağlayacak, yeniden bir cihan devletine sahip olacak, belki de tarihin görmediği bir “şevket ve azamete” ulaşacaktı! İşte bu, zaviyelerde derviş-gazilerin, müritlerine telkin ettikleri bir ideal, masalımsı, efsanemsi bir hayaldi. Hangi kudret bunu gerçekleştirebilirdi? Bunu yapabilecek bir hanedan, hiçbir şahsiyet ortada görünmüyordu. Fakat diğer taraftan “ilham” aldıklarını söyleyen erenler, bunu müjdeliyorlardı. Böyle bir kudret mevcuttu, hazırdı. Mukadder an gelince ortaya çıkacaktı!” Yılmaz Öztüna, Türkiye Tarihi, cilt 3 sayfa 7

İşte nasıl o zaman yeniden doğuşu hazırlayacak kudret vardı, hazırdı ise şimdi de o kudrenin içimizde var ve hazır olduğunu düşünüyorum. Bundan hiç şüphem yoktur.

Asla ümitsiz değilim.

Yorum Yap