Vakit Geç olmuştur. Düşmana Aldanmayın!

Değerli dostlar,

Atatürk’e hakaret edenlerle ilgili bir yazı yazmak istemiyorum aslında. Belli ki bu programı yapanlar özellikle Atatürk’ün, devletin kurucusu olarak kabul edilemeyeceği ana fikrine dayanıyor. Halen ülkemizdeki iktidar sahipleri Cumhuriyet fikrine, üniter devlet fikrine kökten karşıdırlar. “Ne mutlu Türk’üm diyene” ifadesinin, “T.C.” ifadesinin, “Andımızın”, özellikle her yerden kaldırıldığını, Atatürk’ün heykellerinin, posterlerinin, tablolarının her yerden özellikle söküldüğünü biliyoruz. Çünkü yapılmak istenen şey T.C.’nin (cumhuriyetin yıkılarak) yerine yeni bir devlet kurulmasıdır. Bunu bilmeyen yoktur. Ak Parti camiasının hemen hemen bütünü bu konuda hemfikirdir. Yoksa blok olarak her seçimde silme oy verirler miydi bu partiye?

Bu konuda basit bir örnek vermek istiyorum.

Hanımlar kendi aralarında konuşurken bir AK Partili hanımın söylediği şey aynen şu: “Ben üzerinde Atatürk’ün resminin olduğu cumhuriyet altınını boynuma takmak istemiyorum”.

Başka bir söze gerek var mı?

Ancak, iktidar tarafından fikri iğfal edilen Türk Milleti’ne aşağıdaki açıklamayı yapmak istiyorum. Özellikle iktidar bu konuda yanlış yoldadır. Atatürk’le ilgili programlar özellikle yapılmaktadır. Aldanmayın.

 

 

Hiç düşündünüz mü?

1915 yılında Çanakkale’yi düşmana geçilmez yapmıştık. Çanakkale belki de dünya deniz savaşlarının en önemlisidir. Türkler Çanakkale’de büyük bir zafer kazanmıştır. Bunu dost düşman kimse inkâr edemez

Peki;

1915 yılında yenilerek geri çekilen düşman, 1919 yılında Çanakkale Boğazı’nı, Marmara Denizi’ni, geçerek. sallana sallana İstanbul’a nasıl gelmişti? Dolmabahçe önlerine nasıl demirlemişti? Biliyorsunuz, 55 parçadan müteşekkil düşman donanması Dolmabahçe Sarayı’nın önlerine demirlemişti. Bu gemiler İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemileriydi. Yunan Agamemnon gemisi bile vardı.

Ve Atatürk şu meşhur sözü o zaman söylemişti: “Geldikleri gibi giderler!”

Evet, düşman gemileri Dolmabahçe önlerine nasıl gelmişti? Hiç düşündünüz mü?

Özetleyeyim:

Ekim 1918 yılında Mondros Mütarekesi imzalanır. Mütarekeyi imzalayan heyet, İngiliz amirali Calthorpe’un centilmenliğine, nezaketine aldanır.

“Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı’nda yenildiğini anlayınca, Ekim 1918’de mütareke ister. Mütarekeyi imzalama görevi Hamidiye Kahramanı Hüseyin Rauf Orbay’a verilir. On günlük Bahriye Nazırı’dır.

Müttefikler adına mütarekeyi imzalamak için de İngiliz Akdeniz Filosu Başkomutanı Amiral Sir  Athur Calthrope seçilmiştir. (Okunuşu: Kaltrop)

İki düşman denizci 26 Ekim 1918 gecesi Limni Adası’nın Mondros limanında buluşurlar. Amiral Calthrope, Rauf Bey’i bir düşman gibi değil, saygıdeğer bir konuk olarak karşılar. Nazik, kibar ve konuksever görünür. Türk heyetini kumandan gemisinin kaptan köşkünde barındırır. Rauf Bey, “Bizi güvertede samimi bir tarzda kabul eden Amiral, istirahatımızı sağlamak maksadıyla, geminin kendisine mahsus mevkilerini bize ayırtmak centilmenliğini gösterdi” der. (Rauf Orbay’ın Hatıraları, Yakın Tarihimiz Cilt I, S. 210)

27 Ekim sabahı başlayan mütareke görüşmelerinde de İngiliz amiral, centilmenliğini sürdürür. Oldukça yumuşak görünür. Rauf Bey’e 24 maddelik bir anlaşma taslağı sunar İngilizler bunun ilk dört maddesiyle yetinebileceklerdi. Rauf Bey’in bundan haberi yoktu. Amiral Caltrhope, taslağı madde madde Türk heyetine kabul ettirmeye başlar. (Yani İngilizler, Türkler ilk dört maddeyi imzalarsa bu iş tamamdır, derler. Ama bizimkiler 24 maddeyi birden imzalarlar. Tabii ki, imzalanan bu anlaşmaya dayanarak on gün sonra vatan işgal edilir.MT)

Görüşmeler bir dikta havasından uzaktır. “Kayıtsız şartsız teslim” söz konusu edilmez. “Savaş suçlusu” gibi sözler de ağza alınmaz. Rauf Bey’in kuşkuları daha çok Yunan emelleri bakımındandır. Bu kuşkular giderilir. İngiliz amirali Türkleri yatıştırıcı sözler söyler. Yarım ağızla güvenceler verir. Rauf Bey, pek az değişiklikle 24 maddenin tümünü kabul eder. Beş oturumda görüşmeler tamamlanır. 30 Ekim 1918 günü Mondros Mütarekesi imzalanır.” Malta Sürgünleri, Bilal N. Şimşir.

Biliyorsunuz, Mondros Mütarekesi daha sonra yapılacak Sevr anlaşmasının ilk adımıdır. Tabii ki İngilizler tarafından anlaşma kötü niyetle yorumlanmış ve Mondros Mütarekesi Osmanlı Devleti’ne öldürücü darbeyi vurmuştur. Rauf Orbay bu kötü niyeti İngilizlerden hiç beklememiştir. Ama aldanmıştır işte! Caltrhope’u açık sözlü, dürüst, geniş görüşlü, anlayışlı” diye bilir. İmzadan üç gün sonra Yenigün Gazetesi’ne demeç verir. “Mondros Mütarekesi, Türklerin tarihleri boyunca imzaladıkları en muhteşem anlaşmadır!”

Hiç de öyle olmadı. On gün sonra bütün müttefik kuvvetler Anadolu’yu işgal etti. Çanakkale geçildi, İstanbul’a girildi. Kafkaslardan, Suriye’den, her taraftan Anadolu’ya girildi. Samsun’a bile asker çıkardılar.

Yani Hüseyin Rauf Orbay büyük hata yapmıştı. Düşmanını anlayamamıştı. Tanıyamamıştı. Halbuki askerdi. “Hamidiye kahramanı” idi. O, İngilizlerin Türkiye’yi yok etmeyeceğine inanır. İngilizlerin Türk düşmanı olmadığını sanır.

Yani düşmanını tanımaz. Aldanır.

Sonra düşmanı Anadolu’dan çıkarmak kime düşmüştü? Kuvay-ı Milliye’ye! Yani Mustafa Kemal’e!

İstanbul’daki İngiliz amiral, Padişah Vahdettin ve Osmanlı hükümetleri ile işbirliği yapar. Padişah Vahdettin, Tevfik Paşa Hükümeti ve Damat Ferit Paşa hükümeti artık işbirlikçidir.

Artık İngiliz Amiral, suçlu listeleri hazırlamaya başlar. Hemen hemen bütün ordu komutanlarının kendilerine teslim edilmesini ister.

Osmanlı hükümetleri, İngilizlerin tutuklanmasını istediği bütün komutanları tutuklar. İngilizler bunları Bekirağa Bölüğü’ne kapatır. Sonra bunların büyük bir kısmını (150 likler) Malta’ya sürgüne gönderilir.

Tutuklananlar arasındaki Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Beyazıt’ta idam edilmiştir.

Mustafa Kemal, İngilizlerin tutuklama kararından önce Anadolu’ya geçer. Erzurum’da Kâzım Karabekir’e şunu söyler. “Bölgemizde ne kadar İngiliz subay varsa tutuklayın”. 29 İngiliz subayı tutuklanmıştır. Çünkü Mustafa Kemal, İngilizlerin bütün komutanları, bütün vatanseverleri tutukladığını, Malta’ya sürdüğünü bilir.

Daha sonra bu tutuklu İngiliz subayları ile Malta’ya sürgüne gönderilen insanlar takas edilir.

İngilizlerin tutukladığı subayları ne ile suçladıklarını biliyor musunuz? Ermeni Kıyımı! 6. Ordu komutanı Ali İhsan Sabis Paşa, Medine kahramanı Fahrettin Paşa, Ermeni kıyımı yapmakla suçlanmışlardır.

Bu Ermeni kıyımı ile suçlama meselesi bu gün de size bir şey hatırlatıyor mu?

Biraz düşünün lütfen.

Yoksa sizler de İngilizlerin, Amerikalıların “centilmen” olduklarına mı inanıyorsunuz? Yoksa sizler de “ETRAK-İ BİİDRAK” misiniz?

Bugün Mondros Mütarekesi’nin şartlarından daha ağır şartlarda olduğumuzu düşünüyorum. Bu sorumluluk bizimdir. Aramızdan bu sorumluluğu yüklenecek, düşmanlarımızın gerçekten bize düşmanlık yaptıklarını anlayabilecek devlet adamı, yani yeni Mustafa Kemaller çıkması lazım.

Düşmanın aldatmasına aldanmayın.

Vakit çok geç olmuştur.

Uyarmak Vatan borcumdur.

 

 

Yorum Yap