Bir cesaret ve basiret örneği insan! Bir yiğitlik timsali insan! Belki Türk milletinin umudu olabilecek bir aydın. Asker kökenli, milletin güvendiği bir aydın. Milletin hasretle ihtiyaç duyduğu bir aydın. Milletin belki Atatürk’ten sonra beklediği lider.
Yeter artık, millet birine güvenmek istiyor. Türk milleti başına bir lider istiyor. Türk milleti liderini arıyor. Bir gün mutlaka çıkacak diye bekliyor. Hep aldatılmaktan bıktık. Taşra siyasetçilerinin vaatlerinden bıktık. Benim işçim, benim köylüm, benim memurum diyen, seçimlerde üç anahtar vaat eden ortaçağ politikacılarından kurtulmanın zamanı gelmedi mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeniden siyasi örgütlenmeye, cesur kadrolara, fedakar insanlara ihtiyacı var. Devlet kadrosuna ihtiyacı var. Makûs talihimizi değiştirecek yeni lidere ihtiyacı var. Bu ihtiyacı tespit eden emekli General Osman Pamukoğlu, Bolu Türk Ocakları Şubesi’nin Bolu’da düzenlediği “Milli Meseleler” konulu konferansta bakınız neler söylemiş:
(…)
“Kuzey Irak harekâtından 7 günde çıkarsın. O kadar belli ki, o kadar net ki her şey. Sonbahar kabakları vardır, onlar kadar açık ve net kardeşim. Hiç bir bilinmezlik yok. Yapılacak olan şu; Biz bu işlerin üstesinden geliriz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Bunun tersini düşünenin alnını karışlarım. Ama bu kolay olmaz, kolay olmayacak. Bu yepyeni bir siyasi örgütlenme, cesur adamlar, cesur kadrolar, fedakar insanlar ister. Sıradan bir siyasi mücadele olamaz. Devlet kadrosu, bunun başka yolu yok. Başka bir yolu varsa hep beraber görürüz. Yapsınlar görelim. Şu an milletin kendini iyi hissetmesini sağlayacak en küçük bir şey yok. Rahatlatıcı bir şey yok. Yeni siyasi bir örgütlenme, yeni bir siyasi çıkış ve yeni bir siyasi önderlik gerekiyor .”
İşte kesin ve gerekli tespit bu. İşte lider tespiti bu. Hep yenilik diyorlar, hep irticadan bahsediyorlar. Bugün devleti hasbelkader idare edenlerin kendilerini yenilemek hiç akıllarına gelmiyor. Batı dayatırsa “ıslahat” hareketleri yapıyorlar. Halbuki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin esas sorunu “lider” sorunudur. Çünkü bu ülke sıradan devlet adamları ile idare edilebilecek bir ülke değildir.
Yüzyıllardır Türk aydını milletine rehberlik edememektedir. Türk aydını Batı ile olan mücadelemize hiçbir şekilde itibar etmiyor, bu mücadeleyi gereksiz buluyor. Demokrasi, globalleşme, hümanizm gibi, gerçekte son derece “stratejik” tabirlerin yaldızlı propagandasının etkisinde kalarak, artık çağın da değiştiğini düşünerek, dost düşman tanımaz hale gelen aydın, üç yüz yıldır topraklarımızın kaybedilmesine, milletimizin Rumeli topraklarından geri çekilmesine, milyonlarca insanın göç yollarına düşmesine, sefalet çekmesine, açlık sınırı altında yaşamasına, kalkınma yarışında geri kalmasına, mevcut milli sınırlarımızın korunmasında şu anda bile zafiyet göstermesine sebep olmuştur.
Türk aydını Batının Türkiye’ye bakışını tehlikeli bulmamaktadır. Acaba, bu kadar sorunların içinde bulunan ülkemize AB ‘nin iki önemli başkanı neden geldi. Yollarına kırmızı halıları neden serdiler! Bilmiyorlar mı ki Batı bize “şaşı” bakmaktadır. Türk milleti bunları elbette not etmiştir.
Sayın Osman Pamukoğlu aynı yazıda:
, “PKK’nın bizim topraklarda, Kuzey Irak ve İran’da 13 bin silahlı adamı var. Gayri nizami harp usulleri ile çarpışıyorlar. Adamların muharebe taktiği var, pusu ve baskın. PKK bizim topraklarımızda bağımsız devleti şekillendirmek istiyor. ABD, Avrupa siyasi ve lojistik desteğini bunun içine alıyor.” diyor.
Aslında Batının bize bakışı hakkında bir tespit yapmaktadır. Durumu ciddiye almaktadır.
Batı’nın Türkiye’ye bakış açısı bellidir. Düyun-u Umumiye’de, kapitülasyonlarda gereğini yapan, imparatorluğumuzu parçalayan, bize Sevr’i dayatan, ambargolar koyan, önümüze PKK’yı koyan, Kıbrıs’ta, Ermeni soykırım meselesinde tam anlamıyla karşımızda olan, Gümrük Birliği meselesinde Türkiye’yi 100 milyar dolar zarara uğratan, AB’ne üye olarak sizi alacağız diyerek yarım yüzyıldır bizi kapısında bekleten, üyemiz olacaksınız diyip, ama yukarıda bahsi geçen bütün konularda tam anlamıyla stratejik olarak ve Osmanlı-Batı ilişkileri devam ediyormuş gibi, Çanakkale devam ediyormuş gibi tavır koyan, bizi her an denetim altında tutan Batı’nın temel bakış açısı “Şark Meselesi”dir.
Avam Kamaları’nda, Avrupa Parlamentoları’nda ülkemizle ilgili olarak söylenen sözler hafızalardadır. Siyaset adamlarının, bilim adamlarının, hatta edebiyatçıların, milletimiz için neler düşündüğü ve söylediği tarihin hafızasında mevcuttur. Beş yüz yıldır Batı’lı düşünürlerin rüyası olan Avrupa Birliği, bugün gerçekleşmiştir. Türkiye’nin bu birliğe girmek politikası bile talihsiz bir politikadır. Hala İstanbul’a ve Boğazlara hakim, hala Anadolu’ya ve Kıbrıs’ın kuzeyine hakim, hala Türk ve İslam dünyasının ümidi olarak var olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti karşısında kurulan Avrupa Birliği, gerçekte Avrupa İmparatorluğu’dur. Bunun çok iyi anlaşılması gerekir. Sokaktaki adamın, sıradan ekonomistin, hasbelkader profesör olmuş yarı aydınların, konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan vekillerin anlayacağı bir konu değildir bu… Bu konu Türkiye için çok ciddidir ve hayatidir.
Çünkü Anadolu gerçekten netameli yerdir. Anadolu’da üç büyük imparatorluk batmıştır. Onlarca devlet batmıştır. Bu toprakların savunulması zordur. Bu topraklar kutsaldır, bu topraklar çetindir. Bu sebeple 1071’den beri Anadolu’da bulunan Türklerin bu toprakları nasıl savunduğunu, İran’la ve Batı ile ilişkilerini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin liderlerinin çok iyi bilmesi gerekir.
Anadolu’yu savunmak, burada tutunmak gerçekten maharet ister, lider ister, kadro ister Bu savunma sıradan bir siyasi mücadele ile yapılamaz. .
“Türk Milleti, başında bulunan liderin -her şeyden önce- bir ilahi misyonunun olduğuna inanmalıydı. İlahi misyon! Türk milletinin hanlarına, hakanlarına, hükümdarlarına yüklediği anlam. Bu anlayış Türk milletinde İslamiyet’ten önce de, sonra da vardı. Bu anlayışı Orhun Abideleri’nde okumak mümkündür. Bu anlayışı Selçuklularda bulmak mümkündür. Bu anlayışı Osmanlılarda bulmak mümkündür. Derviş Gazi’lerin, Sarı İmam’ların, Şeyh Edibali’lerin görevi her halde bu olmalıydı! Öyle ki, hatırlayınız, Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı tahtına oturduğu zaman, halk, Kur’anda zikredilen peygamber Sultan Süleyman’la ilgili ayetlerin Kanuni’ye de atfedildiğini düşünmüş ve Kanuni’nin padişahlığını “hayra” yormuştur.”
Sayın Emekli General Osman Pamukoğlu bize bunları düşündürdü. Ve düşündürdü ki, Türk milleti yeniden yükselmenin, yeniden büyük devlet olmanın tohumlarını içinde taşımaktadır. Bu hars milletimizin genlerinde vardır, hazırdır. Zamanı gelince yerden biter gibi bu milletin içinden yeni liderler çıkacaktır.
ABD. ve AB. Liderlerini Ortaçağ imparatorları imiş gibi karşılayanları, Batının Doğuya doğru yaptığı hücumların Haçlı saldırısı olduğunu anlamak istemeyenleri, bu saldırıları stratejik olarak Anadolu’da karşılayanları, Batının Ortadoğu’ya yerleşmesine göz yumanları tarih ve Türk milleti affetmeyecektir. Türk milleti zaten onları gerçek devlet adamı gibi görmemektedir.
İnanıyorum ki, Türk milleti yeniçağda yeni liderlerini bağrından çıkaracaktır.
Osman Pamukoğlu Paşa bu yaklaşımları ile en azından bize ümit vermektedir.
Mikdat Topçu
15 Nisan 2008
0 Yorumlar.