Aynı hatalara düşmemek için 1683 II. Viyana bozgunundan beri Türklerin tarihî serüvenini anlatmak ihtiyacı hissettim.
Parça parça anlatacağım.
Biliniz ki, bu tarihî geri çekilme süreci devam ediyor. Hala direniyoruz. Ama geri çekiliyoruz. Bu geri çekilme 1769 yılında başlamış ama, geri çekilişin kesin tarihi II. Viyana kuşatmasıdır. Orada hata yapılmıştı. O zaman hata yapan devlet adamları bu hatalarını başları ile ödemişlerdi.
Lütfen okuyunuz!
İKİNCİ VİYANA KUŞATMASI
(1683)
“Yedi ve dokuz kral sakalımızdan bir kıl koparamamışlardır”.
“İnşallah, daima böyle olacak ve devletimiz, dünya durdukça duracaktır”.
Böyle diyordu meşhur Osmanlı sadrazamı…
Bu kadar samimi, bu kadar vatanperver olan ve devletine Kanuni dönemini tekrar yaşatmak isteyen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, II. Viyana bozgunu sebebiyle, bir dünya devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nu, “Duraklama Devri”ne soktu. Hem de ütün iyi niyetine rağmen!
Kara Mustafa Paşa zamanında Türkiye imparatorluğu, siyasi kudret ve prestij bakımından, en yüksek dereceye ulaşmıştı. Köprülülerin sağladıkları iç huzur, asayiş, devlet otoritesi, dış zaferler, hatta bazı fetihler, siyasi üstünlüğün de zirvesini bulmasını sağlamıştı. Osmanlı tahtının prestiji, ölçülmez derecede olağanüstüydü.
Ancak, Fransa’nın, hatta İngiltere’nin bile tazminat ödemeye mecbur kaldığı devletin, hemen hemen bütün devletlerle arası bozulmuştu. LEHİSTAN, VENEDİK, İSPANYA, PAPALIK, hatta FLORANSA ile devlet daimi savaş halindeydi. Bu defa RUSYA büyümüştü ve gözlerini açmış fırsat bekliyordu. Yine eskiden olduğu gibi –bir Müslüman devleti olan- İRAN ve hatta bu defa Fas Türkiye’ye dost değillerdi.
Kudretli Türk diplomasisi, farkında olmadan devletin böylesine “tecrit” edilmesine zemin hazırlamıştı.
Fatih Sultan Mehmet de 20 devletle birden savaşa girmişti, ama muzaffer çıkmıştı.
Şimdi durum aynı değildi.
Padişah’ın esamisi okunmuyordu, devleti yine vezirler idare ediyordu.
– Ordu disiplini o zaman ki ordunun disiplini değildi. “Yağma” hırsı ile hareket ediyordu. “Gaza” misyonu kaybolmuştu.
– Batı, Roma imparatorluğundan beri görülen bu en büyük siyasi kuruluşu “sarsmayı” bir defa daha tecrübe etmek istiyordu. Şimdi bir ümitleri vardı.
– Roma, İran sınırında, İskoçya’da, Orta Avrupa’da nasıl durdurulmuşsa, artık, Türkler’in de bir yerde durdurulması gerekiyordu.
– Orta Avrupa’yı almaya hazırlanan bir Türkiye’yi hep beraber durdurmak, mümkünse itmek, geriletmek ve bu husustaki gayreti hiçbir zaman gevşetmemek gerekiyordu.
1683 yılının arifesinde Avrupa’da hakim fikir buydu ve bu fikrin düşünürleri bile yetişmişti.
Coğrafya konumu bakımından Avrupa ile Türkiye, kozlarını Almanya’da paylaşacaklardı. Bu defa Türk milletinin kaderi Almanya ile Viyana’da münakaşa edilecekti.
Viyana 154 yıl önce de Kanuni tarafından kuşatılmış ve alınamamıştı.
Meğer, Viyana felaketli yılların başlangıcı imiş, bunu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa nereden bilebilirdi. İşte bu “ilahi tecelli” idi!
Kendisine güvenen ve kesin zafer için çok ümitli olan Merzifonlu, burada ihanete uğradı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Serdar-ı Ekrem’in muhteşem bir saray halindeki otağı, 5000 çadır, 300 top, ordu arşivleri ve pek çok ağırlık düşmanın eline geçti. Osmanlı devleti kurulduğundan beri, Timur hariç, hiçbir düşman, Osmanlı Türkleri’nden bu kadar ağır ganimet ele geçirememişlerdi. 10 bine yakın Türk şehit düşmüştü.
Merzifonlu; İbrahim Paşa ve Kırım ordusunun ihaneti sebebiyle Viyana’da mağlup oldu. Çünkü dışarıdan gelen yeni bir Haçlı ordusu, vaziyeti değiştirdi. İbrahim Paşa kuşatmadan çekildiği gibi, Kırım ordusu da gelen bu yeni Haçlı ordusunun önünü kesmedi. Bu büyük ihanetti. Ama, kaderin de cilveleri vardı. Osmanlı geri çekilecekti!
Ordu artık Viyana’dan çekilmeye başladı. Bu, güneye ve doğuya doğru bir çekilişti. Bu uzun bir yürüyüştü. Öylesine bir uzun yürüyüştü ki, tam 300 yüz yıl devam edecekti.
Bu yürüyüş, bu geri çekiliş (ric’at) bugün de devam etmektedir. Öncelikle bunu anlamak bu milletin aydınının vatan borcudur.
1683 Viyana bozgunundan beri Türkiye devleti, Sultan Alparslan’ın 26 ağustos 1071 günü başlayan taarruz ve genişleme hamlesini kaybetmişti. Bundan sonra kâh duraklama, kâh gerileme, bazen de ilerlemeyle geçen bir süreç başlayacaktı. Ve Türkiye devleti 1683’te “hamle” gücünü kaybedecekti.
1683 Viyana bozgunundan beri, milletimizin devam eden mücadelesi, ne yazık ki, mağlubiyetle sonuçlanmıştı. Bu tarihten itibaren milletimiz, Türkiye’nin on katı kadar toprak parçasını, ata yadigârı camileri, mescitleri, medreseleri, her türlü zenginliğini ve milyonlarca şehidin mezarını bıraka bıraka, Türkiye topraklarına sığınmış bir duruma gelecekti.
1769’da Türkiye, dünyanın birinci devleti olma vasfını kaybedecek ve tam bir gerileme, hatta çözülme ve yıkım dönemine girecekti.
Yine görüldüğü gibi, bütün Avrupa ittifak halinde ve kendi aralarında kanlı bıçaklı oldukları halde, bir Hıristiyan beldesi olarak kabul ettikleri Anadolu’yu kurtarmak için topyekün saldırıya geçecekti. Anadolu Reconquistası’nı başarmaya çalışacaktı…
Fransa ile Almanya savaşta oldukları halde, Viyana kuşatılınca derhal aralarında barış imzalayacaklar ve birlikte Viyana’yı savunacaklardır.
(devam edeceğim)
0 Yorumlar.