Bugünkü Türk – Rus ilişkelerini yorumlamak için aşağıdaki tarihî bilgilere ihtiyacınız olduğunu düşünerek yine çok uzun olmayan bir alıntı yapıyorum. Lütfen okuyunuz.
1877 – 1878 Türk Rus Savaşı (93 Harbi) nin sebepleri :
” Tarihimizde “93 Harbi” diye geçin 1877 – 1878 Türk Rus Savaşı, son asır Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. Yakın Çağ dünya tarihinin de büyük askerî ve siyasî olaylarından sayılır.
93 Harbi, tarihî Türk – Rus mücadelesinin en karakteristik safhalarından biri, belki birincisidir. Ruslar, doymak bilmeyen bir iştiha ile Türk ülkelerine ve Türkiye İmparatorluğu’na saldırmayı, millî bir hedef kabul etmişti. Kırım Hanlığı’nı almış, bu Türk ülkesini istilâ etmiş, Karadeniz’in kuzey ve doğu kıyılarını ele geçirmiş, 19. asra bu durumda girmiştir.
Ilık sulara inmek için asırlık siyasetini sabırla izleyen Rusya, Türk Devleti’nin gafil ve karmakarışık günlerini bekliyordu. 20 yıl önce yenildiği Türkiye’den öç almaya hazırlanıyordu. (Kırım savaşı: 1853-1856)
Türkiye’nin, 20 yıl önceki Kırım Savaşı’nda olduğu gibi, müttefiki yoktu. O zamanın Reşid, Ali, Fuad paşalar gibi dikplomasi dehaları yanında 1877 Türkiyesi’nde küçük devlet adamları başı çekiyordu. (Not: bu adamların deha oldukları fikrine katılmıyorum, hain olduklarını düşünüyorum. Reşit Paşa zaten masondu. MT)
Rusya’nın ılık sulara inmesiyle dünya dengesinin altüst olacağından korkan büyük devletler araya girdiler. Çetin pazarlıklar yapıldı. Sonunda -şahsen harp istemeyen- Çar II. Aleksandr, zaten Türk İmparatorluğu’nun bir parçası olan Karadağ Prensliği’ne bir tek kaza verilmesi karşılığında savaşı önleyeceğini bildirdi. Hıristiyan ve Türk’e düşman Sırplarla meskûn bir sefil kaza! (Not: burada yazar, bir Türk şehrinin, ufak bir kazanın, Rusya’ya verilmesinden yanadır. Bu fikrine de katılmıyorum. MT)
(…)
Bu suretle, vaktiyle “Saltanat-ı Cihan” da denen “Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye”, Rusya devleti ile tek başına kaldı. 1877’de Türk Devleti de henüz devliğini muhafaza ediyordu. Fakat inhitat halinde bir dev… Üstelik Rusya ile savaşacaktı ama Rusya tek başına değildi. Peşinden Türk Devleti ile savaşa Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Romanya gibi dört Balkan devletçiğini de sürüklemişti. Bir büyük ve dört küçük devlete karşı tek başına Türkiye. Neler yapabildi.
(…)
Yeşilköye’e kadar gelen ve Türk topraklarını çiğneyen Rusların zulmü büyük oldu. Yüzbinlerce sivil Türk, hunharca doğrandı. Rumeli’nin birçok yerinde Türkler, ekseriyet (çoğunluk) olmaktan çıktılar. Rus kılıcından kurtulabilen bir milyondan fazla Türk, 500 yıldan beri oturdukları topraklarını ve her şeylerini bırakarak İstanbul’a ve oradan çeşitli yerlere akıp gittiler. Göçmen kafileleri, devletin karakteristik manzarası haline geldi. Türklük’e karşı böylesine bir ırk imhası savaşı açan Ruslar, gene de ılık denizlere inemediler.”
“Türk ordu ve donanmasının en modern silahlarla teçhiz edilmesi ve her yıl gücünü artırması, Rusya’yı ürkütüyordu. 1871’den sonra Babıali’nin yetersiz vezirlerin elinde kalması, Rusya’ya ümit vermeye başlamıştı. Petersburg, Balkanlar’da Hıristiyan Ortodokslarla meskûn Osmanlı topraklarında isyanlar çıkartıp, Türk hükümetini siyasî sahada yıpratırken, Türk ordusunu da isyanları bastırmak peşinde, müşkül ve zayiatlı çete savaşlarına sürüklemek istiyordu. Bu taktiğinde başarılı neticeler elde etmekte gecikmedi.
(…)
Bosna – Hersek’te ayaklanma devam ederken, 2 Mayıs 1876’da Tuna vilayetinde, yani bugünkü Bulgaristan’da da büyük bir isyan patladı. İsyan, tamamen Rusya’ca planlanmış ve silâhlandırılmıştı. Rusya’dan silâh alan 55 Bulgar köyünün erkekleri, Türk köylerini bastılar ve 1000 kadar Türkü büyük vahşet sahneleri içinde öldürdüler.” Avrupa Türkiyesini Kaybımız, Yılmaz Öztuna, sayfa 29,30
Değerli okuyucu, 93 Harbi’nin sonu pek kötü olmuştur. Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmiştir. Sonuda Ayastefonus (Yeşilköy) anlaşmasını yaparak savaşa son verilmişti.
Tarihi olayı bir tarihçi kaleminden aynan naklettim.
Görüldüğü gibi, düşman, daha sonra yapacağı savaşa hazırlık yapmak üzere, önceden Türk ordusunu, Balkanlarda çıkardığı isyanları bastırmak üzere isyancıların üzerine sevkettirip, ordunun zayıflamasını sağlamış. Ve Türk devlet adamları bu oyuna gelmişler resmen.
O zamanın büyükleri savaşa girmek istemişlerdi. Sadrazam Midhat Paşa, Serasker (Harbiye Nazırı) Müşir Redif Paşa, Damat Mahmut Celalettin Paşa ve İbrahim Paşa (Berlin Büyükelçisi)…
93 Harbi’nde uygulanan savaş taktiklerinin bugün de düşman tarafından uygulandığını herhalde anlıyorsunuz! Ordumuz önce Ergenekon tertibi ile, sonra da 15 Temmuz darbe girişimi ile zayıflatıldı. Şimdi Suriye’ye sokuldu. Devletimiz resmen savaşa girdi. Göreceksiniz, temenni etmiyorum ama, bunun sonu büyük savaştır. Ve gördüğüm kadarıyla Türk devlet adamları o zamanki devlet adamları gibi bu konuyu sevk ve idare edecek kapasitede değil. Ordumuz da gerçekten zayıflatılmış durumda. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.
Ordunun üzerindeki oyunları bu iktidar kendi iradesi ile mi oynuyor bilmiyorum. Askerî okulların kapatılması, Harp akademisinin başına daha dünkü çocuk olan bir sivil profesörün getirilmesi, özel kuvvetlere dışarıdan sivil personel alınması gibi yanlış hareketler, korkarım ki yine dış mihrakların bugünkü devlet adamlarımızı oyuna getirerek uygulattırdığı oyunlardır. İnşallah devlet erkânımız bu oyunları bozar. Gaflet uykusundan uyanır.
Elbette devlet her şeyi hesaba katmalıdır!
0 Yorumlar.