Bu gidişin doğru analizini acaba yapıyor muyuz? Bilmiyorum. Ancak çok değerli bir kardeşim, yakınım, bu sayfada (belki farkındasınız) aynen şöyle yazmış: “abi herşey istediğin gibi gidiyor değilmi. ellerini ovuşturuyorsun” (paylaştığı yazıyı aynen kopyaladım).
Bendeniz, acizane düşüncelerimi yazıyorum. Kendimi, yazmak zorunda hissediyorum. Düşüncelerimi, birilerine yalakalık olsun diye taraflı olarak yazmam, İstesem de yazamam.
Çünkü Türkiye’nin münevver kadrosu; gerçek düşmanı bildiği halde, o düşmanın gizli ve açık işgali altında bulunduğumuzu bildiği halde, doğruları söylemiyorlar, vatanlarına sahip çıkmayı tercih etmiyorlar. Bilakis fazla zengin olmayı tercih ediyorlar. Gerçekleri milletimize açıklamıyorlar. Biz açıkladığımızda da, elbette sorun oluyor.
Ülkemiz; şu anda açıkça görülüyor ki, ABD’nin gizli ve açık işgali altındadır. Yani bu bir maskeli işgaldir.
ABD bu işgali nasıl yürütüyor?
Size bir belge sunacağım: Belki bazı şeyler kafanıza dank eder!
“27 Aralık 1949 tarihinde Türkiye’nin eğitimini Amerikalara teslim eden “Eğitim Komisyonu Kurulması Anlaşması”, toplumumuzun gelecek nesillerini ABD’nin istediği biçimde yetiştirecek bir sistemin temellerinin atılmasında ilk adım oldu. Bu adım aynı zamanda ülkenin yönetimlerinde görev yapacak siyasi liderlerin Amerika tarafından belirlenmesine ve yetiştirilmesine de yol açtı ”
“Türkiye ve ABD hükumetleri arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma adıyla iki ülke arasında imzalanan bir anlaşmaya göre, Türkiye eğitimi 8 kişilik bir komisyon tarafından belirlenecek ve programlanacak. “Komisyon; dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi komisyonun fahri başkanı olacak komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir. ”
“Bu anlaşma İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde imzalanmıştır.”
(Değerli ağabeyim Sayın Hasan Erden Bey’in “Siyasileri ve liderleri yetiştiren programları aşabilecek miyiz?” başlıklı makalesinde yukarıdaki konuyu çok detaylı bir şekilde incelemiştir.
Yani olayın özü şudur: Milli Eğitim konusunda Türkiye devleti kararlar alırken bu kararları 8 kişilik bir komisyon alacaktır. Bu 8 kişilik komisyonun üyelerinin dört tanesi Türk, dört tanesi ise ABD vatandaşı olacaktır.
Alınevet kararlarda eğer oylar eşit çıkarsa, ABD tarafının oyları geçerli olacaktır. Çünkü ABD üyeleri arasında ABD büyükelçisi de olacaktır. Büyük elçinin oyu kararı belirleyecektir. Bu da şu demektir: Ta 1949 yılında beri Türk milli eğitiminde kararları ABD vermektedir.
(Şimdi anladınız mı neden eğitimi bir türlü oturtamadığımızı? Şimdi anladınız mı 11 yılda neden 12 defa milli eğitimde deşiklikler yaptığımızı?)
Bu çok basit bir örnek.
Acizane şunu söylemek istiyorum. İşin Türkçesi, ABD bütün dünyada olduğu gibi, bizim ülkemizde de sistemli bir hakimiyet sürdürmektedir. Bu sebeple bizim gerçek düşmanımız ABD’dir. Bu düşmanlığımız; bir zamanların muvazaalı ABD düşmanlığı yapan Yeşilay’cıların yaptığı gibi bir düşmanlık değil. Yada Moskova yanlısı, Pekin yanlısı solcuların yaptığı düşmanlık gibi bir düşmanlık değil.
Şimdi durum son derece ciddidir, hatta vahimdir. Bunları aslında tartışacak zamanımız bile yok. Hala “Amerika büyük bir ülke, elbette politikalarımız içinde ABD de olacaktır!” şeklindeki savunmayı asla kabul etmiyorum.
Şu yazdığım satırların, hatta kelimelerin bir tanesini eleştirme gücünden yoksun kitlelerin, içinde bulunduğumuz büyük tehlikeyi anlama imkanları hiç, ama hiç yok. Kim okuyacak? Kim anlayacak.
Şu anda herkesin, mutlaka bir ortak paydada bulunması gerekiyor. Tıpkı İstiklal Savaşı döneminde olduğu gibi! Ülke çapında düşmana karşı bir uyanış hareketi başlatılması gerekiyor.
Sayfamızda sürekli gördüğüm bazı gruplar, arkadaşlar, dostlar, bu konuyu çok iyi anlamış bulunuyor. Onları gönülden tebrik ediyorum, bize ümit veriyorlar.
Bize çok yakın olan dostlarımızın bir kısmının hala yanlı ve yandaş tavırları tamamiyle propagandaya dayalıdır. Bazıları ise kesinlikle “rant” la ilgilidir.
Bundan sonra ABD-Türkiye ilişkilerini, ABD’nin bütün dünyada yürüttüğü “Stratejik Oyuncu” rolünü herkesin okuması, öğrenmesi gerekir.
iki kelimeyi yan yana getirecek bilgisi olmayanların, hayatında bir tek kitap okumayanların, sırf AKP veya Cemaat yanlısı diye bizim düşüncelerimizi çürütmeye kalkmaları aslında abesle iştigaldir. Ve gerçekte hala yandaş davrananlar, gerçekte kendi bindikleri dalı kesmektedirler.
Hiç olmazsa bugüne kadar yazdığım Uyarmak Vatan Borcumdur yazılarımı okuyun. Tartışmalarımızı buna göre yapalım.
Bu vesile ile herkese hayırlı geceler diliyorum.
17.12.2013
Not: Bu yazı değerli bir kardeşimin Facebook hesabımda bana yazdığı bir nota karşılık olarak yazılmıştır.
0 Yorumlar.