Ülkemizde Olup Bitenlerin Anlamı Nedir.
Geçtiğimiz günlerde Sayın Yusuf Halaçoğlu çok güzel bir tespitte bulunmuştu. “Türkiye’de Kürdistan diye bir yer yoktur, eğer Kürdistan diye bir yer olsaydı, Anadolu Selçuklu Devleti 12 beyliğe bölündüğünde bu beyliklerden birinin de adı Kürdistan Beyliği olurdu!”, demişti.
Gerçekten de doğru değil mi?
Aslında Güney Doğu Anadolu bölgemizin Kürdistan olarak değerlendirilmesi orada yaşayan Kürt kardeşlerimiz için önemli de değil. Bizim için de önemli değil. Önemli olan orada niçin bir savaşın yürütüldüğü ve bu savaşın taraflarının kimler olduğunun anlaşılmasıdır.
Şimdilik “Kürdistan” diye ilan edilen, Pentagon’un daha önceleri haritasını hazırladığı bölgeden Amerika, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne girmek istemektedir. ABD fiili savaşı, sıcak savaşı Türkiye’nin güneyinden başlatmıştır.
O bölgelerde sadece Kürtlerin hareket etmediği, Ermenilerin de taraf olduğu, Diyarbakır sokaklarına Ermeni isimlerinin verildiği, tarihin derinliğinden beri Kürt-Ermeni çatışmalarının olduğu, Kürtlerin Ermeniler tarafından hunharca katledildiği, devletimize karşı kullanılan taşeron örgütlerin liderlerinin su katılmamış Ermeni oldukları dikkate alınırsa, ABD bu bölgelerde, bundan 100 yıl önce de yapıldığı gibi, yine Ermenileri kullanarak devletimizi bölmek ve parçalamak istemektedir.
Hepimizi biliyoruz ki, Amerika, Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (BOP) ile doğu kültürünü temsil eden devletlerin, milletlerin üzerine Haçlı savaşları başlatmıştır.
ABD’nin Avrasya ve Afrika topraklarındaki hükümranlığı, bu toprakların sahibi olan Müslüman milletleri rahatsız ediyor. Etmesi gerekiyor. “Avrasya bize jeopolitik bir ödüldür” diye düşünen, açıkça bizim de içinde bulunduğumuz toprakları da kendileri için “ödül” kabul eden yabancı güçlerin (ABD’nin) varlığı, üzgünüm ki bizim ülkemizde bir kısım insanları rahatsız etmiyor.
ABD bugün kendisini “Stratejik Oyuncu” olarak görmektedir. Yegâne güç, dünyanın tek üstün gücü olarak kendisini görmektedir.
Bu özgüvenle işe başlayan ABD şu anda resmen 21. Yüzyıl savaşı yapmaktadır.
Eğer bir millet büyük bir savaş yapıyorsa, bu savaşın mutlak surette büyük bir stratejiye dayandırması gerektiğini gözden uzak tutmamak gerekir. Çünkü devletlere, milletlere karşı karşı kuvvet kullanmak son derece ciddi bir iştir. Unutmamak gerekir ki; şu anda yürütülen bu savaş, tarihte kazanan veya kaybeden milletlerin yaptığı savaş türünden bir savaştır.
Savaşlar mutlak surette üstün bir stratejiye dayanırlar. Halen bölgemizde yürütülen savaş ciddi bir stratejik düşüncenin sonucudur. Unutmayınız; strateji “çare bulma” ilmidir.
Strateji ve Taktik tabirlerinin askeri tabirler olduğunu biliyoruz. Bu konuyu anlamak için bu iki terimin manasını tekrar hatırlatmak istiyorum.
Bir devletin veya bir örgütün belirlediği hedefi elde etmek için, zaman ve mekan (coğrafya) gibi faktörler de dikkate alınarak kuvvetlerin sevk ve idaresinin plan ve sanatıdır.
Taktik ise, üstün stratejinin çizmiş olduğu ara hedeflerin ele geçirilmesi için kuvvet kullanmaktır.
ABD’nin halen yürüttüğü savaşın sevk ve idaresi büyük bir stratejinin sonucudur.
ABD savaşı yürütürken zaman zaman bir ileri, bir geri hareket yapmaktadır. Savaş sırasında bölüm bölüm uygulanan bu ileri-geri hareketler “taktik” hareketlerdir.
Bu şu demektir: Amerikan devletinin zaman zaman bize yardım etmesi, zaman zaman bizi müttefik olarak görmesi, “müttefiklerimize saldırı bize de yapılan bir saldırıdır demesi”, “stratejik ortağız” demesi, zaman zaman bize ekonomik yardımlarda bulunması, milletimizin gönlünü alacak şekilde tavizler vermesi taktik hareketlerdir. Bunların hihçbiri elbette doğru değildir. Bunlar; hedef ülkeyi, hedef milleti aldatma hareketleridir, birer taktiktir.
Bu açıklamalardan sonra ülkemizde şu anda ABD’nin yürüttüğü strateji ve taktik hareketlerin samimiyetine bakabiliriz.
AKP’nin parti programı bile ABD düşünce kuruluşları tarafından yazılarak gönderilmiştir. AKP; gerçekte bir anda ortaya çıkan, bir yıl içerisinde iktidara getirilen, ABD’nin Türkiye’de devlet organlarına rahatlıkla sızdığı, Türkiye devletinin ve Türk ordusunun diz çöktürülerek barışta savaşı kazanmak üzere kurguladığı, iktidara getirdiği büyük bir stratejinin ürünüdür. AKP; açıkça söylemek gerekirse, ABD’nin 21. Yüzyıl Haçlı Savaşları’nı yürütürken kullandığı, düşman toprakları üzerinde kendisine müttefik bir güçtür, bir argümandır.
Kabul ediniz ki; AKP iktidarı döneminde ABD, güneyden askeri olarak topraklarımıza girmeyi başarmıştır. Bu istila PKK gibi bir örgütün işi asla olamazdı!
ABD, Suriye, Mısır ve Libya’da olduğu gibi iç çatışmaları çıkarabilmek için müthiş bir taktik ortaya koymuştur: Gezi Olayları! Ancak Gezi Olayları konusunda ABD başarısız olmuştur. Çünkü taktik hata yapmıştır. Bu hatayı geç anlamıştır. TC’nin kaldırılması, Anayasa’dan Türk ibaresinin kaldırılması, devlet kurumlarının logolarından Türk, Türkiye gibi kelimelerin kaldırılması, Türk milletinin tarihin sahnesinden silinmek istenmesi ve Atatürk konusundaki tahriklerin amacı; bütün bu mukaddes değerlerin ortadan kaldırılamayacağını düşünen kitlelerin ayaklanmasını ve dolayısıyla bir iç savaş başlatmaktı.
ABD nerede hata yaptı?
Gezi Olayları’na katılan kitlelerin aslında kültür olarak bir iç savaşı sürekli yürütecek bir yapıya sahip olmadığını anlayamamıştır. Burada hata yapmıştır. Çünkü bu kitle kültürlü bir kitle idi ve sürekli meydanlara çıkamazdı. Gezi kitlesi; Mısır’daki Tahrir Meydanı’nda olduğu gibi Taksim Meydanı’na ve Kızılay Meydanı’na sürekli olarak toplanacak ruhsal yapıya sahip değildi. Bu kitlenin kitle psikolojisini analiz etme konusunda ABD hata yapmıştır. Bu taktik bir hatadır.
Şimdi bu Taktik hatayı yeni bir taktikle düzeltmek istemektedir.
Hepimizin gözü önünde cereyan eden olaylara bakalım.
- CHP lideri Kemal Kılıçtaroğlu ABD’ye gitmiştir. Amerika’da –tıpkı Tayyip Beyin ilk zamanlarda yaptığı gibi- düşünce kuruluşları ile temasta bulunmuştur. Ayrıca Cemaat ileri gelenleri ile toplantılar yapmıştır.
- Mustafa Sarıgül bir şekilde siyasi hayata monte edilmeğe çalışılmaktadır. Cemaatin lideri olan kişi “evladım yürü, desteğimiz arkandadır!” şeklinde destek vermiştir..
- Cemaat ve AKP arasında dershaneler konusu bahane edilerek çatışma varmış gibi gösterilmektedir.
- Basında da bazı aklı evvel yazarlar bu suni çatışmayı gerçekte ciddi olarak varmış gibi anlatıp milletimizi manipüle etmeye çalışmaktadır.
- Orkestra şefinin basın ve yayın organlarında kullandığı kiralık kalemler anında harekete geçerek ABD’nin bu yeni taktik hareketinin oturtulması için gayret göstermektedirler.
- Amaç olarak; Tayyip bey’in ayaklarının altındaki halı çekilerek muhalefet durumuna getirilmeye çalışılmaktadır.Bütün bunlar ABD’nin stratejisinin onarılması için uygulanan “taktik” hareketlerdir. Ve ABD bu taktik operasyonu bir orkestrayı idare eder gibi idare etmektedir.Ve tabii ki masum kitleler işin içeriğini bilmediği için de kendisine hazırlanan her tuzağa rahatlıkla düşmektedir.Böylece büyük bir savaşı tam bir strateji ile yürütün güçler her zamanki gibi kazanmaktadırlar.
Bu taktik değişiklik sonunda yapılmak istenen şudur: Gezi olayları kitlesinin bir türlü harekete geçirilerek yapamadığı şeyi, yani ayaklanmayı, iç savaşı, yeniden hazırlanarak ileri sürülecek yeni bir kitleye yaptırmak. Bu kitle mevcut iktidarın oy kitlesi olarak görülen kitledir. Her zaman % 50 olarak nitelenen kitledir.
Bu kitle, CHP iktidarı devrinde suni olarak saldırılacak olan din, iman, şeriat gibi kavramları korumak üzere çok rahatlıkla harekete geçirilebilecektir. Dinine, peygamberine, şeriatına küfredilen bir insan asla müsamaha göstermez. Gereğini yapar elbette. Gezi olayları kitlesi ile bu kitlenin tahrik edilme noktalarını birbirine karıştırmamak gerekir. TC.nin kaldırılması olayı ile dinin kaldırılması olayı insanların ruhunda farklı yankılar uyandıracaktır.
O halde ABD bu kitleyi muhalefete itip suni bir tahrikle iç savaş çıkaracaktır. Bu konuda hiçbir desteği esirgemeyecektir. Türkiye’nin gözünün yaşına bakmayacaktır ABD. Bu böyle bilinmelidir.
Aşağıda ABD’nin bazı stratejik öngörülerini özetleyeceğim. Burada “haydut (serseri)” devletler kavramı bulunmaktadır. Ve Türkiye’ye de aynı gözle bakmaktadır. Zannedildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ABD ile “vizyon” ortağı değildir. ABD Türkiye’ye asla böyle bakmamaktadır.
Çünkü Türkiye ABD’nin kara listesindedir. 2001 yılından sonra Avrasya üzerine Haçlı Savaşı başlatan ABD’nin stratejik hedefinde Türkiye de vardır. Türkiye başından beri ABD tarafından Suriye ve İran gibi hedef ülkelerden biri olarak değerlendiriliyordu. ABD tarafından Türkiye “potansiyel terörist” ülke olarak kabul ediliyor.
ABD, dünya düzenini sabote etmeyi amaçlayan üçüncü dünya ülkelerini “Haydut Devletler” olarak tanımlamıştır. İran, Irak, Suriye, Libya, Kuzey Kore “Haydut devletler” olarak tespit edilmiştir.
(Bir de “Müstakbel Haydut Devletler” vardır. Çin, Hindistan, Pakistan, Güney Kore, Mısır, Tayvan, Türkiye bu sınıfa giren devletlerdir.)
Bu demektir ki, Türkiye her an “haydut devlet” olarak görülebilecektir.
ABD yönetimi; tehdit olabileceğini tahmin ettiği hedeflere karşı önceden önleyici saldırıda bulunma hakkının var olduğunu düşünmektedir. Bu düşünce Amerikan Milli Güvenlik Stratejisi Belgesi’nde ifade edilmiştir. Bu belgede aynen şu ifadeler kullanılmıştır:
“ABD, haydut devletleri ve onların terörist dostlarını, bizi ve müttefiklerimizi kitle imha silahlarıyla tehdit eder hale gelmeden önce durdurmaya hazır olmalıdır!”.
Amerikan Savunma Bakanlığı; “Amerika’nın terörizme karşı küresel savaşında, savaş halinde olmadığı ülkeler üzerine de askeri operasyon düzenleyebilme yetkisini” onaylamıştır.
Bu duruma göre Türkiye de, ABD’nin -savaş halinde olmadan da- vurabileceği ve operasyon gerçekleştirebileceği ülkeler arasındadır.
Bir de Pentagon’un bir raporu var. Bu rapor; ABD’ye karşı çıkabilecek güçlere karşı Amerika’nın “önceden müdahale” hakkı olduğunu tespit etmektedir.
Bu duruma göre; yeryüzüne tek başına “Stratejik Oyuncu” olarak var olduğunu zanneden ABD’nin; askeri ve siyasi hedeflerine karşı çıkabilecek devlet veya örgütlere karşı önlem olarak “önceden müdahale” hakkı bulunduğunu düşünmektedir. ABD; tehdidin gerçekleştirilmesinden önce hedeflerini vurabilecektir.
Türkiye de bu duruma göre “önceden” vurulması gereken ülkelerden biri olarak sayılabilecektir.
ABD yetkilileri Türk milletinin Amerikan düşmanlığının ortadan kaldırılması, toplumun gönlünün kazanılması için halkla ilişkiler uzmanlarını Türkiye’ye göndermiştir.
ABD “vizyon” ortağı, NATO’da müttefik olarak dostu olduğunu aleni olarak ileri sürüyor fakat gerçekte Türkiye’yi dost ve müttefik olarak görmüyor. Türkiye’yi açıkça “Potansiyel terörist ve haydut devlet” olarak tehdit sınıfındaki ülkelerden biri olarak kabul ediyor. Yani ABD bizi Suriye ve İran konumunda görüyor. Bir başbakanımız ABD’ye gittiğinde Amerikan devlet başkanı alaylı bir şekilde Türk başbakanına “sizin ülkenizin nüfusu kaçtır?” diye sorabiliyor.
Sonuç olarak; ABD Irak’ı haydut devlet diye vurmuştur. Şu anda Suriye’yi aynı gerekçelerle vurmaktadır. Tabii ki sırada İran ve daha sonra Türkiye vardır.
Amerika’nın Türk milletini düşman ilan etmek için hiçbir engeli, etik bir anlayışı yoktur.
Önümüzdeki günlerde değiştirdiği taktiği mutlaka uygulayacaktır. Bu taktik; suni olarak tahrik edilen AKP tabanının rahatlıkla meydanlara çıkarılması şeklinde olacaktır. Dinine, imanına, şeriatına küfredilen bu kitle rahatlıkla düşmanının kellesini koparacaktır. Üstün bir strateji ile doğrudan doğruya savaş yapan Amerika, kitleleri ayaklandırmak, birbirine kırdırmak konusunda acımasızdır, tecrübelidir.
Durum açıkça ortadadır.
Başbakanımız Tayyip Bey’in şu anda üzerinde tarihi bir görev vardır. Bu görev ABD’nin stratejilerini ve bu taktik değişikliğini Türk milletine açıklamaktır. Eğer böyle bir açıklamada bulunur, “başınızın çaresine bakın” şeklinde bir uyarıda bulunursa, inanıyorum ki tarihin sayfalarında yerini bulacaktır.
Bu uyarı aynı zamanda milletimizin de 21. Yüzyıl Haçlı Savaşları’na karşı şuurlu bir direniş göstermesini sağlayacaktır. Böylece vatanın parçalanıp bölünmesi önlenmiş olacaktır.
Sayın başbakana ve onun temsil ettiği kitleye karşı bu yazı tarihi bir uyarıdır.
Buradan samimi millet evlalarını da (Türk, Kürt kimi olursa olsun) uyarmak istiyorum. Biliniz ki Amerika resmen savaş yapmaktadır. Bu bizim savaşımız değildir.
Deniz azışırı topraklardan gelerek ülkemizde iç savaş çıkarmaya çalışan, buna çok yaklaşan, ülkemizde “büyük bir İsrail devleti” kurmaya çalışan Amerikan kuvvetlerine karşı uyanık olalım.
Ülkemizde olup bitenleri takip edelim, gerçek düşmanı tanıyalım, kardeşliğimizi bozmayalım. Tedbir alalım.
Uyarmak vatan borcumdur.
Uyanınız.
Mikdat Topçu
16.12.2013
0 Yorumlar.