Türkler Yeniden
Ülkemizdeki “vatan parçalama” faaliyetleri karşısında birazcık duyarlı olan herkes, ihanete varan olayları teker teker tespit ediyor, anlıyor, anlatıyor, yazıyor ve bir şekilde protesto ediyor.
Biz de, haddimiz olmayarak, başlangıçtan beri, Batılı ülkelerin İslam âlemi üzerine doğru yaptığı yürüyüşün “tarihi bir yürüyüş” olduğunu, ordularıyla gelen Batılı kuvvetlerin, gerçekte 21. Yüzyıl Haçlı Seferleri yaptıklarını yazdık, durduk. Batının bu harekâtının aslında askeri bir harekât olduğunu, bunun anlamının; İskender’in fetihleriyle, Moğolların istilalarıyla aynı olduğunu sürekli anlattık.
Tabii ki anlayanlar anladı. Faydası oldu mu bilmiyorum!
Elbette vatanımızın içinde bulunduğu durumu anlayan, üzülen bir tek ben değilim.
Takip ediyorum. Milletimiz, tıpkı İstiklal Savaşı döneminde olduğu gibi, çözüm arayışına girmiş. Bu çok moral veriyor bize.
Ancak; çok önemli iddialarla ortaya çıkan kişilere, gruplara veya partilere bakıyorum, çok aşırı güven veren propagandalar yapıyorlar. Gerçekte bir milletin kurtuluş hareketine nasıl öncülük edilebileceği, kurtuluş hareketlerinin evrensel normlarının neler olduğu konularını bilmeden, ulu-orta tehditler savuruyorlar.
Bunların birçoğunun samimiyetinden asla şüphe etmiyorum. Zamanı gelince isimlerini de yazacağım. Allah Teâlâ, milletimizi “yeni bir istiklal savaşı yapmaya mecbur etmesin!” Temenni ettiğimiz sonuç elbette budur. Ama görünen durum o dur ki, biz Türkler, yeniden sahneye çıkmadıkça durum düzelmeyecektir.
Bugünkü sonuca ulaşmak isteyen güçler, eğitimle kültürel kodlarımızı sürekli değiştirdikleri için, ülkemizde meydana gelen “vatan parçalama” olaylarını göremiyoruz. Milletimizin düşünce alışkanlıklarını kendi istedikleri yöne çevirdiler, toplum mühendisliği yaprak, toplumumuzu kendi istedikleri gibi düşünmeye alıştırdılar. Tabir yerinde ise milletimizin içinden “filozof” çıkmasını, lider çıkmasını engellediler.
Böyle bir ortamda, düşünce olarak sağlam kalmış, kendisini vatanına adayan kişilerin örgütlenme isteklerinin bilimsel ve dünyada örnekleri olan kurtuluş hareketlerine benzer bir örgütlenme olması lazım.
Öncelikle şunu ifade edeyim: ulusal kurtuluş örgütlenmelerinde, örgütün önce doktrin, metot ve strateji konularında eğitim görmesi gerekir.
Doktrinine tam bağlı, doğru bir metotla hareket eden ve üstün bir strateji uygulayan örgütler, gerçekten böyle bir kurtuluş hareketine öncülük edebilirler.
“Bir topluluğun hayatını müdafaa hareketi, daima, topluluğun inanç, hassasiyet ve fedakârlık itibariyle en üstün zümresi tarafından başlatılır.”
Doktrin, metot ve strateji konularını daha sonra detaylı olarak açıklayacağım.
Belki haddimi aşarım. Bilmiyorum! Grupların toplanması, ittifak yapması, ortak paydada buluşması çok önemlidir. Ortak doktrin paydasında, Fiil kalıpları belirlenmiş bir harekât takip etmek çok önemlidir. Dağınıklığın önüne ancak böyle geçilebilir.
Gördüğüm önemli eksiklik budur. Kurtuluş örgütlenmelerinde keyfiliğe asla müsamaha edilemez. Doktrine tam bağlı olmak gerekir. Merkezi otoriteye tam bağlı olmak gerekir. Tam anlamıyla üstün bir strateji uygulamak gerekir.
Türkler 1912’de Edirne’ye çekilmekle tarihi anlamda (ric’ata) geri çekilmeye başlamıştır. İçerisinde bulunduğumuz durum, tarihi anlamı olan bir olgudur.
Türkler tarihlerine yeniden müdahale edebilmek için kendi mizaçlarına uygun teşkilatlanmayı mutlaka gerçekleştirmelidir.
Türkler yeniden bunu gerçekleştirecektir. Buna inancım tamdır.
Bütün vatanseverler birleşiniz.
Uyarmak vatan borcumdur.
09.11.2013
0 Yorumlar.