“Tehlike Evlerimize Kadar Yaklaşmıştır”
“Tartışmanın faydası yoktur, bu bir iç savaştır” diye yazmıştım. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu Balkan Savaşları’na benzetmiştim. Balkan Savaşları’na ülkeyi akılsızca sokan idare ile bugünkü idareyi karşılaştırmıştım. Birçok dostum AKP eleştirisi zannetti düşüncelerimi. Hâlbuki yazılarımın AKP eleştirisi ile hiç alâkası yoktu. Amacım kesinlikle AKP’yi eleştirmek değildi.
Tehlikenin iyice evimize yaklaştığını gözlerimizle görmeden neler olduğunu anlamamız mümkün olmadı. Birçok yetkili daha hala da anlamış değil savaşı.
Yeni Şafak Gazetesi’ndeki bugünkü makalesinin başlığını “Rusya ve İran Suriye’ye El Koydu” şeklinde atmış İbrahim Karagül. Son derece manidar bir yazı kaleme almış. Çok beğendim. Kaçınılmaz gerçeği nihayet görmüş. Biraz geç kalmış bir yazı bence. İbrahim Karagül gibi bir yazarın daha baştan olayların buraya geleceğini anlaması gerekirdi. Ama partizanca bakış alışkanlığı sebebiyle, iktidara yakınlığı sebebiyle bir türlü karar alıcıları eleştiremedi şimdiye kadar. Şimdi bıçağın kemiğe dayandığını gördü. Biz sürekli “Savaşı kendi topraklarımızda kabul etmemeliyiz. Düşman topraklarına yaymalıyız” diyorduk. İçinde bulunduğumuz durumu savaş olarak kabul etmediği için iktidar stratejik kararlar alamadı. Sürekli hatalı kararlar aldı. Beşir Atalay’ın, Yiğit Bulut’un kayığına bindiler. “Devlet aklı-kurmay aklı-kaht-ı rical” deyimlerini hep bu sebeple kullanıyordum. Eğer devlet aklı ile düşünülebilseydi, eğer kurmay bir zekâ ile olaylara bakılabilseydi, eğer gerçek devlet adamları bu olaylarda karar alıcı olabilseydi durum bu raddeye gelmezdi. Şimdi Karagül “Tehlike evimize kadar yaklaşmıştır” diyor. Çok da doğru söylüyor.
PKK ile el ele verenler, YPG’nin elini kolunu sallaya sallaya, Kamışlı şarkısını söyleye söyleye Suriye’ye geçişine izin verenler, 911 km. lik Suriye sınırımızdaki mayınları temizleyenler, Kürt kongrelerinde Kürt teröristlerle el ele zafer kutlayanlar bu işin bu raddelere geleceğini tahmin edemeyenlerdir. Bunun böyle olacağı belli idi.
İbrahim Karagül bakın ne diyor yazının girişinde: “Savunma hattınızı sınırlarınızda kurmayın. Eğer sınırlarınızda kuruyorsanız savaşı kendi topraklarınıza davet etmiş olursunuz. Eğer bunu yaparsanız şehirlerinizi, evlerinizi savunmanız imkânsız hale gelecektir! İstanbul’u Bosna’da, Bağdat’ı Edirne’de savunan bir jeopolitik birikimden gelen Türkiye’nin kendi savunma hattını sınırlarının çok ötesinde kurması gerekir. Somali’den Yemen’e, Basra Körfezi’nden Balkanlara ve Kafkaslara kadar oldukça geniş bir savunma tahkimatı yapılmazsa, Türkiye’nin gelecek planları çok ağır bir sınavdan geçecek demektir!”
Beyefendinin başına herhâlde taş düşmüş. İnsana “günaydın!” demezler mi? Biz yıllarca neyin mücadelesini veriyorduk. Bu tahkimat şimdi hangi ülkelerle yapılacak? Özgür Suriye Ordusu’ndan başka müttefikimiz mi kaldı? Kime güveneceğiz acaba? Ve böyle bir “tahkimat” yapma iradesi, böyle bir devlet aklı kimde var şu anda?
Ya da düşman yıllardır neyin mücadelesini veriyordu ülkemizde? Ergenekon, Poyraz gibi davaların ana sebebi Türk Ordusu’nu dize getirmekti. Bunu açıkça yazmıştık. O zamanlar AKP düşmanlığı olarak bakıldı. Evet, ordu zayıflatıldı. Donanma zayıflatıldı. Düşman bunu bilerek yaptı. Sadece; orduyu yıpratmak için kurulan Taraf Gazetesi’nin yayın yönetmenlerinin kimler olduğunu anlamak, Yasemin Çongar’ın Amerika’dan bu iş için görevli geldiğini, eşinin Amerikan istihbaratında görevli bir subay olduğunu bilmek bile içinde bulunduğumuz durumun gerçek bir savaş olduğunu anlamaya yeterdi.
İbrahim Karagül’ün yazısı üzerinden gidiyorum. Çünkü çok güzel bir strateji yazısı. Okumaya değer.
“İç işgal girişimi” başlığı altında yazdığı paragrafta şunları söylüyor. “Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan Kuzey Koridoru, bu yönde plânlanmış Türkiye karşıtı en tehlikeli projedir. (…) Türkiye’nin son anda müdahale edip bir yerde kestiği koridorun gerçekleşmesi için yeni adımlar atılmaktadır.”
Biliyorsunuz, burada büyük hatalar yapıldı. Hala hata yapılmaya da devam ediliyor. Aslında Afrin, Kobani ve Cizire kantonları arasındaki Cerablus koridorunu Türk Silahlı Kuvvetleri istemektedir. Cerablus da kapanırsa Türkiye güneyden tam anlamıyla kuşatılmış olacaktır. Bu, hükümetin değil ordunun bir tasarrufudur. Hiç olmazsa bunun öneminin anlaşılması da büyük bir ilerlemedir. Acaba karar alıcılar da bunu anlayabildiler mi?
“PKK ve YPG üzerinden ülke içinde saldırı merkezleri oluşturulmuş, dar anlamda terörün çok ötesinde İÇ İŞGAL SENARYOLARI DEVREYE sokulmuştur.”
Bu ifadeleri ben yazmadım. Sayın Karagül bir gerçeğin altını çizmiş. Bu baştan beri böyle idi. Ortaya yeni çıkan bir durum değildi. Biz hep söyledik. “Tartışmanın faydası yoktur, bu bir iç savaştır” dedik. “Bir savaş nasıl kazanılıyorsa ona göre tedbir alınmalıdır” dedik.
Şimdi kaçınılmaz gerçekle karşı karşıya kaldık. Rusya ve İran ile uzun süre müzakere eden, anlaşan Batılı müttefiklerimiz – NATO – bu konuda ne düşünüyor bilemem. Halen güneyde bir koridor oluşturmak için Amerika ile görüşüyor Türkiye. Yani asıl sorun müttefik olduğumuz güç! Amerika!
Viyana’da hata yapan hırs, Çeşme Bozgunu’nda hata yapan düşüncesizlik, yüzyıllardır bir türlü güçlü devlet olamayışımızın milletimize yüklediği yük çok ağır olmuştur. Taviz vere vere bu günlere geldik. Kâh Rusya’nın, kâh Fransa ve İngiltere’nin desteği ile iki yüz yıldır hareket ettik. Büyük topraklar vere vere, küçüle küçüle bugünlere geldik. Koca Sinan Paşa mal hırsı ile 25 bin akıncıyı heba etti.
Şimdi durum daha da vahimdir. Çünkü bölgemizde adı konmamış dünya savaşı başlamıştır. Ülkemiz üzerindeki maskeli işgal devam etmektedir. Bunu yıllardır söylüyoruz. Bu düşüncelerimizi görmek için www.paslikilit.com adresindeki onlarca yazımıza bakabilirsiniz.
Şimdi Sayın İbrahim Karagül de yeni bir dünya savaşının başladığını söylüyor. Bakın ne diyor: “Vekâlet savaşlarının alabildiğine yaygınlaştığı, örtülü savaşların alabildiğine geniş coğrafyalara yayıldığı bir dönemde, bütün bunların aslında DEVLETLER SAVAŞI olduğunu, bir tür küresel hesaplaşma olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.”
Aynen katılıyorum. Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. Hatta bu akşam itibariyle bir Rus uçağı hava sahamızı ihlal etmiştir. Durum son derece naziktir.
Hiç vakit kaybetmeden gizli bir seferberlik ilân etmeli, Güneydoğu meselesini bıçak keser gibi kökünden halletmeli, Dördüncü Murat gibi zecri tedbirler almalı, NATO’ya güvenmemeli, hiç umulmayan ülkelerle gizli ittifaklar yapmalı, kendi imkânlarımızla ordumuzu, donanmamızı, bütün silâhlarımızı modernize etmeli, ağır silah sanayimizi, ince endüstri denen teknolojik üretimi hızla kendimiz yapmalıyız. Tecrübeli generallere yetkiler verilmelidir. Her şeyden önce ordumuzun ve milletimizin moralini yüksek tutmalıyız.
Bilinmelidir ki bizim için 1853-56 Kırım Savaşı, 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı gibi derin, etkili, son derece tahrip edici, bölücü, parçalayıcı, kalleş bir komplo ile yine karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Türkiye asla savaşa girmemelidir. NATO’ya asla güvenmemelidir. İran’a asla güvenmemelidir.
İnanıyorum ki geleneksel “devlet aklı” devreye girecektir. Bu işten yara almadan kurtulacağız. Bu gibi konularda süflî kabadayılık duygularının asla yeri yoktur.
Konu son derece ciddidir. Sayın Karagül’ün bu yazısını ciddiye alıyorum. Gelişmeler bu görüşleri doğrulamaktadır.
Bu konuyu siz değerli dostlarımla paylaşma ihtiyacı duydum. İnşallah devlet büyük bir savaşın tarafı olmaz! Unutulmamalıdır ki bu topraklarda caydırıcı bir gücünüz varsa ayakta kalabilirsiniz. Türk milletinin deha sahibi liderleri bilek gücünü kullanmışlardı. Mutlaka üstün bir kuvvete sahip olmalıyız.
Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.
0 Yorumlar.