Değerli dostlar, lütfen okuyunuz. Aşağıdaki yazı 2010 yılında yazılmıştır. O zaman FETO, 17-25 Aralık, 15 Temmuz gibi olayların daha hiçbiri yoktu.
Bu analiz dikkate alınsaydı, ülkemizin ABD tarafından kuşatıldığı o günlerde anlaşılmış olsaydı bu olayların hiçbirinin meydana gelmesine devletimiz belki de imkân vermeyecekti.
Kim bilir?
TÜRKİYE DEVLETİ KUŞATILMIŞTIR!
Artık herkes kabul ediyor ki; Amerika Birleşik Devletleri kendi menfaatlerinden ziyade İsrail’in menfaatlerini ve stratejik hedeflerini elde etmek için çalışmaktadır. Tarihi boyunca Yahudi veya Mason olan ABD devlet başkanlarının Ağlama Duvarı’nda yaptıkları yeminlerinin gereğini yerine getirme mecburiyetleri vardır. Amerikan yönetiminin mistik Yahudi idealistlerinin elinde bulunması bütün dünyanın güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. ABD’nin eline geçirdiği ekonomik güç ve silah üstünlüğü bütün dünyayı sarsmaya devam etmektedir. ABD’nin bütün dünyada oynadığı rolü anlatan binlerce kitap, makale vardır. Özellikle Büyük Orta Doğu Projesi ile ilgili olarak siyasi tezlerini, bütün dünyadaki cinayetlerini, enerji savaşlarını, terörle mücadele tarzını, mazlum milletlerin vatanlarını işgal etmesini, devletleri bölmesini ve işine gelmeyen devlet adamlarını, fikir adamlarını, gazetecileri suikast yaparak ortadan kaldırma stratejilerini en ince detayına kadar anlatıyor dünya basın, yayın ve analistleri. Bu sebeple; bu ayrıntıları yeniden taramaya ve tekrar olarak okuyucuya aktarmaya gerek yoktur.
ABD, aleni kuruluşları ve gizli istihbarat servisleri ile bizim ülkemizde de kendilerine bağlı ajanlar devşirmeye ve bildik suikastları, ihtilalleri yaptırmaya muktedir bulunmaktadır. Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra hedefin Türkiye olduğu, bütün ajanların Türkiye‘ye yönlendirildiği açıkça ifade edilmiştir. Gerçekten de, devşirdikleri bu ajanlarla hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Bu hedef elbette ki öncelikle Türkiye‘yi kuşatma ve bölme hedefidir.
Değişik vesilelerle ordu komutanlarımız bu durumu dile getirmişlerdir. Kerkük konusu gündeme geldiğinde bir genelkurmay başkanımız, Amerika‘dan çekinmediğimizi ifade etmiştir. Türk Genelkurmayı, er veya geç Amerika ile karşı karşıya gelinebileceğini, tedbirli olmak gerektiğini çeşitli şekillerde ifade etmiştir. Hatta 2. Ordu’ya, Musul ve Kerkük’te görev yapacak birliklerin en kısa sürede görev yerlerine intikal edecek şekilde hazır olmaları emrini vermiş ve 40 bin kişilik askeri birlik ―harekata hazır ol- durumuna bile geçiştirilmiştir
Emekli Orgeneral Necati Özgen kendisi ile yapılan bir söyleşide aynen şunları söylemiştir:
“Ben şahıs olarak, ABD‟yi bir dost olarak görmüyorum. Ben uzun süre Güneydoğu‟da görev yaptım. ABD’nin o bölgede yaptıklarını gördüğüm için dost olarak değerlendiremiyorum. Çekiç Güç‟ün Cudi Dağı‟na, PKK‟ya, malzeme attığını ben ve ekibim iki defa gözlerimizle gördük. Eşref Paşayla beraber Kuzey Irak’a giderken, Çekiç Güç‟ün uçaklarıyla bizi taciz eden ABD’ydi.” “Türk Solu Dergisi, 29.11.2004. Söyleşi”
(Yazık ki, Amerika’nın o dönemdeki Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz araya girmiş, 2. Ordu’nun bu harekâtı durdurulmuştu.)
Acaba komutanlarımız bu açıklamaları yapmaya neden ihtiyaç duymuşlardır?
Devletimizin bir düşman saldırısı karşısında yapacağı savunma stratejileri bellidir. Türkiye Cumhuriyetini dış ve iç düşmana karşı savunmanın kod adı herhalde Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Ve tabii ki, savunmanın zorlaştığı, ordumuzun geri çekilmek zorunda kaldığı gibi durumlarda, yani en son noktada bütün vatan sath-ı mailinde düşmana karşı koyabilecek, barış zamanında devletin örgütlediği sivil direniş hareketi vardır. Mustafa Kemal Atatürk‘ün ifade ettiği gibi; siyasi otoritenin düşman tarafından elde edilme ihtimali, bir takım sivil toplum kuruluşlarının düşman tarafından ele geçirilmesi ihtimali her zaman mevcuttur. Devletler için bu tür düşman saldırıları her zaman vaki olabilir. Çünkü tarih milletlerin yaptığı, var olma veya yok olma mücadelelerinin kaydedicisidir.
Halen Türkiye devleti böyle bir dramatik süreci herhalde yaşamaktadır! Şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde operasyonlar düzenlenmektedir. Yukarıda da anlatıldığı gibi, suikast bahaneleri yaratılarak ordunun mahrem odalarına girmeyi başarmışlardır. Özel Harp Dairesi’nin (ÖHD) ABD’nin kontrolünden çıkmasıyla, yerine kurulan Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) buyruk altına alınmaya çalışılmaktadır. Bu konuda, önceden hazırlanmış yazılı basın ve televizyonların alenen, TSK‘ ya karşı hakarete varan saldırıları bu işin ciddiyetini gösterir. Birçok TSK mensubunun tutuklanması ve son tahlilde devleti bir işgale karşı savunacak sivil direniş örgütlerinin deşifre edilerek ele geçirilmesi, tasfiye edilmesi, böylece Türk savunmasının felç edilmesi, devlet güvenliğimizin ne kadar zaaflarla dolu olduğunu göstermektedir.
Avrupa Birliği de, Brüksel‘de bir toplantı için hazırlanmış bulunan “Ortak Pozisyon Belgesi’nde” en ciddi eleştiriyi TSK’nin rolü konusunda yapmıştır. Avrupa Birliği TSK’nin yasalara aykırı bir şekilde siyasi nüfuz kullandığını ifade ederek, ordumuzu yıpratmaya çalışmaktadır. AB bunu her fırsatta yapmaktadır. Bu batının görevidir. Türk ordusunun zayıf olması onlar için istenen bir neticedir. Çünkü Türk milleti rakiptir, karşıttır, Anadolu‘da işgalcidir, zayıf bir anı yakalandığında ortadan kaldırılması gerekir. Böyle bir millet her zaman zayıf tutulmalı, barış zamanında mümkün olursa çeşitli ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri dayanakları çökertilmelidir. AB’nin de münhasıran hedefi budur. Bütün AB politikaları Türkiye devletini tasfiye etmeye yönelik politikalardır.
Ancak; ABD’nin bu bugünkü saldırısı fiili bir saldırıdır. Model Ortaklık kurduğumuz ABD, Türk milletinin zihninde uyandırdığı -devlet ele mi geçiriliyor- şüphesi ile gerçekten bir hamle yapmış, öncelikle zihinlerdeki kuşatmayı gerçekleştirmiştir. Aslında bu kuşatma bir müttefikin değil, bir düşmanın kuşatmasıdır. Tarih boyunca, devletlerin ortadan kaldırılması sırasında, düşmanın uyguladığı propaganda daima yumuşak olmuş, direniş gösterecek milletleri ürkütmemek için -sizi kurtaracağız, barış ve demokrasi getireceğiz- şeklinde stratejik propagandalar yapılmıştır. Irak‘ta yapılan propaganda gibi… ABD’nin şu anda Türkiye‘de yaptığı propaganda da gerçekten iyi hesaplanmış, iyi organize edilmiş, tam bir kurmay planlamasıdır.
Acaba gerçekten de, Türkiye‘de faili meçhul cinayetleri TSK mı yapmıştı? Gerçekten de, Türk Ordusu savunmasını üstlendiği, bağrından çıktığı kendi öz milletine işkence mi ediyordu! Kendi öz yurdunda, tıpkı işgal ordularının yapacağı gibi camileri mi bombalayacaktı! Gerçekten ordumuz kendi milletini aldatıyor muydu? Türk Silahlı Kuvvetleri ihtilaller yapmaya devam mı edecekti! Birilerine beceriksiz bir şekilde suikastlar mı düzenleyecekti! Sahi; bütün bunları kim iddia ediyordu! Hangi merci, hangi mihrak, hangi odak, hangi gazete, hangi televizyon! Kimler iddia ediyordu?
“Devletin programı” denilerek yapılan “açılım” hareketleri, gerçekten devletin kuşatmayı yarmak için yaptığı savunma hareketleri miydi? Basın ve yayın organlarında çok iyi kurgulanmış orkestra, kuşatmacı kuvvetlerin hedeflerini ele geçirmek üzere Beşinci Kol faaliyeti olarak görevlerini yerine getiren kuvvetler miydi? 2500 yıllık mazisi olan ordumuza saldıranlar, taharet almayı bilmeyen, gusül abdesti almak nedir bilmeyen, hele hele bunlarla ittifak yapan cemaatler, bu cesareti nereden alıyorlar? Yandaş köşe yazarları bu cesareti kimden alıyor? Yoksa ABD tarafından bir takım basın yayın organları, bir takım sivil toplum kuruluşları, hatta bazı cemaatler ele mi geçirilmiştir?
Bu tespitler bizi gerçekten, müttefikimiz olan ABD tarafından kuşatıldığımız kanaatine götürür mü? Yoksa bu düşünce tarzı bir paranoya veya bir fantezi mi! Ya da bu endişeleri taşıyan ve dile getiren vatanseverlere, zihinleri kuşatılmışların haykırdığı gibi ―masal mı? Gözleri var görmeyen, akılları var idrak etmeyen, gaflet içinde bulunanlar, onları uyaranlara masal anlatıyorsunuz! diye bağırıyorlar.
Mahatma Gandhi ne güzel anlamış meseleyi!
―Uyuyan bir milleti uyandırmak kolaydır, ama uyanık olduğunu zanneden bir milleti uyandırmak zordur”.
Şu anki halimize ne kadar da uyuyor, değil mi? Unutulmamalı ki; İstanbul’u işgal eden İngiliz ve Fransızları haklı bulan, düşman tarafından ikna edilmiş yerli işbirlikçiler vardı.
Sovyet Rusya tehdidine karşı kurulan NATO bahane edilerek, devletin çeşitli kademelerine sızmış olan ABD, bugün gerçekten devletimizi kuşatma stratejisinde başarılı olmuştur. İçinde bulunduğumuz kritik durum, fiili olarak, ―Stratejik Ortak veya Obama‘nın Türkiye‘ye gelişinden sonra da ―Model Ortak‖ denilen ikiyüzlü bir ittifak anlayışı ile ABD tarafından adım adım uygulanmaktadır.
Bu kuşatmanın kilometre taşları nelerdir? Kuşatma harekâtı nasıl gerçekleşmektedir, nasıl uygulanmaktadır? Aşağıda özet olarak yapılan alıntıda anlatılanlar endişeli Türk milletinin çocuklarının dikkatinden kaçmayacaktır.
Yazıya devam edeceğim.
0 Yorumlar.