Bu İhanettir
Değerli dostlar, devletimize ve milletimize karşı alenen ve büyük bir cesaretle yürütülen yıkım hareketi bizi dehşete düşürmektedir. Her gün yeni bir yıkım olayına şahit oluyoruz.
Bu yazıyı, Türk büyüklerinin heykellerini kaldırıp, isyancı Kürtlerin heykellerinin diken,
Devleti yıkmakla meşgul olan bir anlayışa dikkatinizi çekmek için kaleme aldım.
Niğdeli değerli bir dostum; Niğde Belediyesi’nin, Niğde’deki Türk büyüklerinin heykellerini ve heykellerle birlikte bayrak direklerini, bulundukları alandan kaldırdığını bana anlattığında çok öfkeliydi.
Arkadaşım, heykeller kaldırıldıktan sonra çekilen iki fotoğrafı paylaştı benimle. Kendisine teşekkür ediyorum.
Bayrak direkleri dahi sökülmüştü. Kaideler kaldırılmıştı. Direklerin ve heykellerin söküldüğü yerlerde patates çukuru gibi çukurlar meydana gelmişti.
Aslında Türklüğü yok etmek hükümetin de politikasıydı. AKP’li belediye başkanı hükümetin politikalarına uygun davranmıştı. Sanıyorum bu heykelleri kaldırmakla, hükümet ve yalakaları, çok büyük bir zafer kazandıklarını düşünüp, başarılarını kutluyorlardır.
Bunun anlamı nedir. Biraz düşünelim.
Bütün bunların sebebi elbette ki 21. Yüzyıl Haçlı saldırıları ve Orta Doğu petrolleridir.
Milletimiz aslında Batıya karşı hala savaşıyor. Batı ise petrol alanlarına sahip olabilmek için hala hainleri kullanmaya devam ediyor.
Aşağıdaki tarihi hikâyeyi bugünü anlamak için anlatmaya çalıştım.
Hatırlayınız.
1918 yılında imzaladığımız Mondros anlaşmasına göre Süleymaniye, Kerkük ve Musul bizde kalır. Fakat İngilizler bu anlaşmaya rağmen bir manevra ile bu bölgelerimizi işgal ederler.
Lozan antlaşmasına giden müzakere heyetine; Süleymaniye, Musul ve Kerkük mutlaka bizde kalacak şekilde müzakere etmeleri tembih edilir. Heyette İsmet İnönü vardır.
İnönü görüşmelerde duygusal davranır, şunları söyler:
“Türkiye yoksul bir ülkedir, petrole ihtiyacımız vardır, bu bölgeleri bize bırakınız!”
İngiltere başbakanı Lord Curzon o bölgede kurulan petrol şirketlerinden birine çoktan ortak olmuştur bile. Lord Curzon, İnönü’nün bu konuşmasını, bu yalvarışını dikkate alır mıydı?
Görüşmelerde sonuç alınamayınca Türkiye ve İngiltere bu konuyu İstanbul’da yapılacak bir konferansla çözmeye karar verirler. Bir türlü sonuca ulaşılamaz. Konu Milletler Cemiyeti’ne, yani bugünkü Birleşmiş Milletlere, götürülür. Milletler Cemiyeti’nin kurduğu komisyon sınırımızı çoktan çizmiştir. Türkiye ile görüşmeye ihtiyaç bile duymazlar.
Atatürk bu durumda Irak’a müdahale etme kararı alır. Türkiye Irak’a askeri harekât yapacaktır.
Ancak; askeri müdahale için karar alındığını gören İngiltere, güneydoğumuzda 14 vilayeti kapsayan bir ayaklanma başlatır. Kürtleri isyana teşvik eder, ayaklandırır. Ayaklanma başlayınca devlet Irak’a operasyon yapmaktan vazgeçer ve içeriye döner. Bütün gücü ile isyanı bastırmaya çalışır. İngiltere amacına ulaşır. Türkiye Musul ve Kerkük için Irak’a asker gönderemez. Kuvvetlerini Kürt isyanını bastırmak için kullanır.
İngiltere isyan için Kürtleri kullanmıştır. İsyanın adı Şeyh Sait isyanı idi! (1925)
Lozan antlaşması görüşmelerinde delegelerimiz; “Türklerle Kürtlerin kader birliği içinde bulunan iki kardeş” olduğunu söylüyorlardı. Bu defa, kardeşimiz olan Kürtler, İngilizlerin kışkırtmasıyla devlete karşı ayaklanmıştı. Şeyh Sait isyanı İngilizlere karşı elimizi zayıflatmıştı.
1925 yılında yaşanan Şeyh Sait isyanını devlet bastırınca bu defa İngilizler; “Hani siz Kürtlerle kardeştiniz, neden Kürtlerle savaşıyorsunuz?” savunmasını yaptılar.
Bu, kalleşliğin ta kendisiydi. Çünkü iyi biliyorlardı ki, gerçekten de Türklerle Kürtler kardeşti. Bu tespit Britannica Ansiklopedisi’nde de vardı.
İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Sir Henry Eliot, İngiltere’ye çektiği bir telgrafta “Her ne kadar inanmasak da Türklerle Kürtler kardeştir” diyordu. (İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye-Erol Ulubelen)
Böylece Süleymaniye, Musul ve Kerkük İngilizlerin eline geçer.
Devlet, isyan eden Şeyh Sait ve 46 arkadaşını yakalayarak idam eder.
İsyandan dolayı idam edilen bu 47 Kürt’ün heykelleri yaklaşık iki yıl önce Diyarbakır’da dikilmiştir. Heykellerin açılış töreninde asılan bez afişlerde “Torunlarımız intikamımızı alacaktır!” yazılıydı.
Daha önce, isyancıların değil fotoğraflarının asılması, adlarını bile kimse etmiyordu. Şimdi ise heykelleri dikildi. Caddelere, sokaklara afişleri asılıyor.
Şu anda devletimiz, bu 47 isyancının heykeline karşılık olarak, nerede bir Türk büyüğünün heykeli varsa, kaidesi ile birlikte, yanındaki bayrak direği ile birlikte söküp imha etmektedir.
Türk, Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti kelimeleri tartışılmaktadır. Bütün milli değerlerimiz yok edilmeye çalışılmaktadır.
“Orucumu tutayım, namazımı kılayım da beni kim idare ederse etsin!” gibi bir düşünceye nasıl itildi milletimiz! İzah etmekte güçlük çekiyorum.
Türk milleti böyle düşünebilir miydi?
Namazını da, orucunu da, ezanını da, vatanını da, tapusunu da, namusunu da gücü ile savunabilecek bir milletti Türk milleti. Türk milletinin devleti böyle bir devletti!
Şimdi korktuk, pustuk, sindik, geri çekildik. Celladına aşık olan bir millet haline geldik!
Yaşasın 21. Yüzyıl Haçlı savaşlarının mimarları. Yaşasın yeni dünya düzeninin kurucuları. Yaşasın BOP’un eşbaşkanları! Yaşasın “Dünyada hegemonyayı biz idare ederiz” diyenler. Yaşasın onlara destek verenler!
Musul ve Kerkük’ün elimizden nasıl gittiğini, İngilizlerin kışkırttığı isyancıları cezalandıran devletimize karşı bu gün nasıl misilleme yapıldığını anlatmaya çalıştığım bu basit iki örnek, henüz uyanmayan milletimin çocuklarının uyanışına acaba vesile olabilir mi?
Türk milletinin büyüklerinin heykellerinin kaldırılarak yerine isyancı Kürtlerin heykellerinin dikilmesini yorumlayacak olgun bir zekâ seviyesine acaba ne zaman geleceğiz!
Bugün çıkarılan yeni Kürt isyanlarının neye karşılık olduğunu biliyor musunuz? Bu isyanların bugünkü destekçilerinin kimler olduğunu biliyor muyuz?
Bütün bu olan bitenleri manasını neden derin derin düşünmüyoruz!
Acaba milletimiz bütün bu gerçekleri öğrenmek için başını kaldırabilecek mi?
Acaba milletimiz uyanacak mı?
Aziz milletimin çocukları, muhterem Müslümanlar!
Uyarmak vatan borcumdur.
Uyanınız.
04.05.2013
0 Yorumlar.