İçinde Bulunduğumuz Durumun Hal Tercümesi
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda yenilir.
Düşman yurdumuzu işgal eder, tabii ki kendi emirlerini yerine getirecek hükümetler kurdurur. (Damat Ferit Paşa Hükümeti gibi!)
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınır.
Galip olan İtilaf devletleri “mütareke” şartlarına uymazlar ve donanmalarını İstanbul’a gönderirler.
Adana, Urfa, Maraş, Antep, Antalya, Konya işgal edilir.
Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunmaktadır.
Nihayet 15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu İzmir’e girer.
Düşman dışarıdan askeri olarak yurdumuzu işgal ederken, içerideki Rum ve Ermeniler gelen düşman kuvvetlerine destek verirler. Okullarındaki izci teşkilatlarını bile milletimize karşı savaşmak üzere asker olarak kullanırlar.
İstanbul’da, Rum Patrikhanesi’nde Mavri Mira teşkilatı kurulmuştur.
Merkezi İstanbul’da olan “Pontus Cemiyeti” devletimize karşı şiddetle mücadele etmektedir.
İçerideki azınlıklar milletimize karşı ayaklanmışlardır! Çeteler kuruyorlar, mitingler, propagandalar yapıyorlardı.
Diyarbakır, Bitlis, Elaziz vilayetlerinde, İstanbul’dan idare olunan Kürt Teali Cemiyeti , “Ecnebi taht-ı himayesinde” bir “Kürt Hükümeti” kurmak için faaliyet göstermektedir.
Yani Kürtler; kuracakları Kürt hükümetinin, ecnebilerin kontrolünde ve korumasında olmasını isterler. Osmanlının içinde bulunduğu durumdan en ufak bir üzüntü duymazlar.
Artık vatan sath-ı mailinde “İngiliz Muhipleri Cemiyeti” kuranlar, İngilizlerin himayesini isteyenler, Amerikan mandası isteyenler türemiştir.
“Hayır, bu iş böyle olmadı, düşmanlar yurdumuzu işgal etmedi, bir kurtuluş mücadelesi verilmedi!” diyebilecek kimse var mı aramızda?
Neticede, bu dehşet tablosunu gören Türk milleti, her yerde, devletini işgalden kurtarmak için kurtuluş çareleri düşünmeye başlamıştır.
Bu durum karşısında tek bir karar vardı. O da Milli hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız Türk Devleti’ni kurmaktır.
“Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklal-i tamme malikiyetle temin olunabilir. Nekadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklalden mahrum bir millet, beşeriyet-i mütemeddine muvacehesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesb-i liyakat edemez.”
“Türkün haysiyeti ve izzet-i nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır!”
Binaenaleyh,
“YA İSTİKLAR YA ÖLÜM!”
Mustafa Kemal’in; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurarken, ülkemizin içinde bulunduğu durumu değerlendirmesi ve aldığı karar budur.
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!
Değerli dostlar, şu anda içinde bulunduğumuz olaylar karşısında, yukarıdaki bilgileri sizlerle paylaşmayı bir vatan görevi olarak kabul ettim. Çünkü gerçekten durum ciddidir. Düşmanın varlığı, 5. Kol faaliyeti gösterdiği, ülkemizde bir “iç savaş” çıkardığı gibi konulara henüz kimse inanmamaktadır. Düşman, ta ki, eşiklerinden içeri girinceye kadar, bu durumun ciddiyetini anlamaya kimse yanaşmamaktadır. Asıl tehlike de budur.
Bendenize göre, bu olayların meydana geldiği zamanlarda, milletin hürriyeti için, devletin bağımsızlığı için mücadele edenlerin işi kolaydı. Çünkü o zaman, düşman karşıda idi. Bütün askeri gücü ile gelmişti. Gemilerini boğaza demirlemişti, Yunan İzmir’e çıkmıştı.
Düşman açıkça meydan okuyordu.
Hâlbuki şu andaki durum çok kritiktir. Çünkü düşman kendisini başarı ile saklıyor. Bizden biri gibi görünüyor. Bizi içten vuruyor. Milletimiz bu durum karşısında gerçekleri bir türlü göremiyor. Millet kozmopolitan hale getiriliyor.
Değerli dostlar, daha önce de anlatmıştım. Rahmetli Durmuş Hocaoğlu şöyle derdi: “Kozmopolitanların intikamı acı olur!”
Aziz milletim, içinde bulunduğumuz durum ciddidir, hatta vahimdir. Uyanınız!
Uyarmak vatan borcumdur
09.05.2013
Mikdat Topçu
0 Yorumlar.