Değerli dostlar, Sevgili kardeşlerim, Aziz milletim.
Aktütün Karakolu’na saldırı yapılıp şehitler verdiğimizde bu olay üzerine “Aktütün Saldırısının Düşündürdükleri” başlığı altında iki makale yazmıştım. Orada şöyle söylemiştim[1]:
“Türk Milleti yüzyıllardır ağlıyor. İslam alemi yüzyıllardır ağlıyor. Doğu kültürü yüzyıllardır mağlup. Haber bültenlerinde hep bizim insanlarımızın gözyaşları var. Hep biz şehit veriyoruz. Hep bizim izzet ve şerefimiz ayaklar altına alınıyor. Türkiye’de, Irak’ta, Filistin’de, Pakistan’da, Afganistan’da, Kıbrıs’ta, Bosna Hersek’te… Hep bizim insanlarımızın feryatları var. Haber bültenleri adeta ölüm bültenleri gibi!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yine şehitler veriyor. Yine kan kaybediyoruz. Şırnak’ta, Batman’da, Tunceli’de, Çukurca’da, Dağlıca’da ve şimdi Aktütün’de… Hain saldırılar, kurşunlar, şehitler, şehitler… Evet esirler… Ah şehitlerimiz! Müsterih olunuz, size “ölüdür” demiyoruz!”
Şimdi, şu anda, oturduğum yerde monitörüme düşen bir haberle yeniden sarsılmış bulunuyorum:
Çukurca’da hain pusu! Biri Binbaşı olmak üzere 8 Şehit, 11 yaralı! Tarih: 17 Ağustos 2011.
Değerli dostlar, aziz milletim, bu olayın yeniden kritiğini yapmak istiyorum. Lütfen dikkatle okuyunuz.
Şu anda ABD ile müttefikiz değil mi? “Model Ortak”ız. Ancak biz iddia ediyoruz ki, diyoruz ki, ABD ile Türk Milleti’nin ittifakı mümkün değildir. Neden müttefik olamayacağımızı “Batı ve İçindeler Çatışacak-Domuzları Köpeklere Köpekleri Domuzlara” kitabımda uzun uzun anlatmıştım. Dostlarım, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ABD ile ittifakı mümkün değildir.
Halen Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir savaşın içindedir. Devletimiz kuşatılmıştır. Hem de iki süper güç, yani ABD ve AB tarafından kuşatılmıştır. Ordusu etkisiz hale getirilmiş, devleti tasfiye edilmeye çalışılmaktadır, milletimize diz çöktürülmüştür.
Bu savaş fiilen yürütülürken insanlarımızın kafası karıştırılmıştır. Düşman kendisini sütre gerisinde tutmuş, öne piyonlarını atmıştır. İşin içine bir de “diyalog” kavramı sokulmuştur. Artık bizim değerli dostlarımızın kafası “evlere şenlik” şekilde karıştırılmıştır. Düşmanını haklı bulan bir millet düşünebiliyor musunuz? İşte şu anda bizim milletimiz düşmanını haklı bulur hale gelmiştir. Propagandanın büyük başarısıdır bu. Biz bu kritik konuları anlattıkça, “Balyoz, Ergenekon, hizmetlerde iyileştirme, sağlıkta iyileştirme” vs. diye karşı geliyorsunuz. İşi illa da parti hesabı ile Ergenekon hesabı ile izah etmeye çalışıyorsunuz. Yapmayın bunu, lütfen derin düşününüz, uyanınız!
Diyorsunuz ki; değerli dostum: “Diyalog”. Değerli dostum, bu bir Amerikan projesidir. Bakınız, sizler mütedeyyin insanlarsınız, aslında bunu kabul edemezsiniz. Ama anlamıyorsunuz. Diyalog programı ile yapılmaya çalışılan iş İslam’ın iğdiş edilmesidir. Siz bunu anlasanız razı olmazsınız, biliyorum. Ama vatandaş bir türlü anlamıyor. Değerli dostum, “MUHAMMED”siz İslam olmaz. Bakınız, bunlar İslam’ı “Birleştirici Kiliseler” adı altında diğer dinlerle birleştirmeye çalışıyorlar. Diğer dinleri İslam’ın çatısı altında birleştirmiyorlar. Anlamıyorsunuz! Hayır, anlamıyorsunuz! Vatandaş kafaya takmış bir defa! Asker cezasını bulmalıdır, AKP ile Cemaatin ittifakı iyi gidiyor, AKP hükümeti devleti çok iyi idare ediyor, bundan daha iyisi olmaz vs. Basının da yanıltmasıyla vatandaş Rıza bir türlü uyanamıyor, aydınlanamıyor. Bizi de sıkıntıya sokuyor. Devleti de, Orduyu da…
Vatandaş anlamıyor, anlayamıyor.
Bakınız değerli dostlar; Org. Bilgin Balanlı dört sayfalık bir savunma yapıyor mahkemede. Muhteşem ifadeler kullanıyor. Salondaki izleyiciler tezahürat gösteriyorlar. Islık çalanlar oluyor. Mahkeme heyeti bu durum karşısında izleyicileri ve Balanlı’yı uyarıyor. Ertesi günü yandaş basında çıkan haber şu: Mahkeme başkanı Balanlı’yı fırçaladı. Peki değerli dostlar, sizler Org. Balanlı’nın savunmasını gördünüz mü? Basın o savunmayı neden yazmıyor. Org. Balanlı şunları şunları söyledi diye neden yazmıyor, hiç düşündünüz mü? Hayır. Bakın Org. Bilgin Balanlı savunmasında durumu nasıl özetlemiş:
“TSK’ya karşı yürütülen bu çirkin iftira kampanyası sonucu gerçekleştirilen tasfiye operasyonu, maalesef başarıya ulaşmış gibi gözükmektedir. Gerçekten başarılması halinde ise kaybeden TSK, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti olacaktır. ”[2]
TSK’ya karşı yürütülen bu çirkin iftira kampanyasında son olarak Eskişehir tertibi ile büyük ölçüde Hava Kuvvetlerinin hedef alındığı anlaşılmaktadır. Bu komplonun amacı, 100. kuruluş yılını kutlayan ‘Kartal’ın başının koparılmasıdır.’ Hava Kuvvetlerimizin bugün ulaşmış olduğu, bu gücünden çekinen bazı güçlerin, bu komploda rolünün olduğu muhakkaktır.
Türkiye Devletinin içinde bulunduğu kaosla ilgili bütün konularda kuşatanlar tarafında bulunan basının tavrı ne yazık ki “Mütareke Basını” gibi oluyor. Vatandaş Rıza bu yüzden bir türlü meselelere vakıf olamıyor. Ve düşman kuşatmayı çok rahat bir şekilde, keyif çata çata yürütüyor. Yağdan kıl çeker gibi, resmen düşman ordusu ülkemizde operasyon yapıyor, keyfini çatıyor. Son derece rahat! Kimse değmiyor, dokunmuyor. Bundan daha iyi savaş olur mu? Tarihte benzeri görülmemiş böyle bir savaşın. Bizden görünüp bize vurmak! Kaymakamlar kaçırılıyor, siviller kaçırılıyor, askerler şehit ediliyor, yaralanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti resmen savaş halinde, ama nasıl oluyorsa oluyor, devleti idare edenler bir türlü bu savaşı anlamıyor. Bu kuşatmayı çözemiyor.
Radikal Gazetesi yazarı Ezgi Başaran şair İsmet Özel ile bir röportaj yapmış. İsmet Özel özetle bugünkü olayları şu şekilde anlatıyor: Notlar halinde alıntılıyorum.
“Bu ülkenin müesses nizamı ordu tarafından değil, Türkiye dışından korunan bir şey.
Orduda değişim gibi görünen hiçbir şeyi AKP yapmıyor, Pentagon yapıyor.
AKP’yle ordunun arasının bozuk olduğunu varsaymak gülünç bir şey. Irak’ta Türk subaylarının kafasına çuval geçirenler AKP’liler miydi? Balyoz’u da Ergenekon’u da tuhaf buluyorum.
Bakın, 1826 yılında yeniçerilik kaldırılıyor. 1830’da ise Yunanistan bağımsızlığını ilan ediyor. Eğer yeniçerilik kaldırılmasaydı Yunanistan’ın bağımsız olması hayalden de öte bir şeydi. Ama asıl devlet gücü olan asker yok oluyor ve devletin önemli bir toprak parçası kopuyor. Bunu yeniçerilik matah bir şeydi diye değil, bizim bir şeylerin neden olduğunu o işler olduktan sonra anladığımızı anlatmak için söylüyorum. O nedenle şimdi olanlara bakacağız, sonra göreceğiz, en sonra da güle güle öleceğiz[3]”.
(Radikal Gazetesi’nden Ezgi Başaran’ın İsmet Özel’le röportajı).
Belki bir fikir verir diye alıntıladım. Şimdi, meseleyi biraz da böyle yorumlasanız değerli dostlar, olmaz mı? Bakın şehitler, yaralılar, kaçırılanlar bizim çocuklarımız. Düşman yurdumuzda adı konulmamış bir savaş yapıyor. Sizin kafanızı Cemaatle, Diyalog’la, verilen iftar yemekleri ile yapılan yardımlar ile karıştırıyorlar. Sizler; hiç olmayacak bir şekilde Mehmet Baransu’ya, Emre Uslu’ya, Ahmet Altan’a, Rasim Ozan Kütahyalı’ya ve onun eşi dünkü çocuk Nagehan Alçı’ya inanıyorsunuz. Ama Org. Balanlı’ya, Albay Dursun Çiçek’e inanmıyorsunuz. O Dursun Çiçek ki, evet, “internet andıçı” doğrudur. Bu, devlet görevidir. Bu görevler durdurulursa devlet zarar görür, millet zarar görür, diyor. Tabii bu zararların neler olabileceğini sizler bilmiyorsunuz. Çünkü okumuyorsunuz, görmüyorsunuz. Sizden bu savunmaları saklıyorlar, sizi aldatıyorlar değerli dostlar. İnanmayınız. Bu kirli savaşı yürütün-lerin saflarından çıkınız.
Değerli dostlar, Güneri Civaoğlu’nun ABD’nin Kürt meselesi ile ilgili bir anekdotu aşağıya alıyorum.
“1990-1991 Birinci Körfez Savaşı günleri… Gazeteci yazar Güneri Civaoğlu, Amerikalı komutanların karargâh olarak kullandıkları çadıra girer. Duvarda gördüğü haritalar Civaoğlu’nu şaşkına çevirir. Çünkü o haritalarda “Kürdistan” diye bir ülke yer almaktadır.
Civaoğlu, “Nasıl olur bu?” diye sorunca, Amerikalı subaylar bunun bir gün gerçek olacağını, zamanın yaklaştığını söyler.
“İyi ama” der Civaoğlu, “Türkiye bunu kesinlikle kabul etmez. Tankları, topları, çok büyük bir ordusu ve savaş uçakları olan bir Türkiye’ye karşı sadece Kalaşinkofları olan Kürtler ne yapabilir?
Amerikalı subayların yanıtı hazırdır.
“Kürtlerin de ordusu olacak; tankları, topları, uçakları olacak!”[4]
Evet, şu anda düşmanın tankları, topları var. Savaş uçakları var. Düşman ABD’dir. ABD nasıl bütün Arap ülkelerini devirmişse, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti’ni devirmeye çalışmaktadır. Bu saldırılar salt PKK saldırısı olarak düşünülmemelidir. Asıl saldıran ABD’dir. Bunun binlerce kanıtı vardır. Ama bu kanıtlar sizlere bir türlü ulaşmamaktadır.
AKP’nin ABD ile ittifakı son derece yanlıştır. Bu yanlıştan derhal dönülmelidir. ABD ülkemiz sınırlarından, bölgemiz sınırlarından atılmalıdır. “ABD olmadan biz burada yaşayamayız” diyenlere söylenecek tek söz, korkak, cahil, hain ve ajan’lıktır. Başka bir şey denemez.
Aziz milletim, değerli dostlar. Hükümetin bu konudaki tavrı son derece yanlıştır. Hasdal derhal boşaltılmalıdır, Silivri derhal boşaltılmalıdır. Bütün komutanlar, hatta başarılı eski komutanlar bile göreve getirilmelidir. Eğer bunu yapmaz ise bu hükümet, yaptığı hatanın ihanet olacağını anladığında geç olacaktır. “Şehitlerin kanı yerde kalmayacak” tekerlemesine bu millet artık inanmıyor. Demirel de, Özal da, Ecevit de benzer olaylar karşısında aynı şeyi söylüyorlardı. Otuz yıl geçti. Ne değişti. Evlerimize ateş düşmeye devam ediyor. Vatanımız parçalanıyor.
Değerli dostlar, düşman tepenin arkasında, düşman suyun altında, düşman televizyon ekranla-rında, düşman gazetelerin haberlerinde, yazarların köşelerinde, düşman malum cemaatlerin içinde, düşman içimizde. Evet, düşman “dahili bedhah” olarak içimizdedir.
Kozmik odalara girenler düşmandır. Türk ordusunu kontrol altına alanlar düşmandır. Komuta kademesini giderek kendi emrine tabi hale getiren, tasfiye etmeye yönelenler düşmandır.
Bundan böyle vicdanı olan hiçbir komutan, olanlara dayanamayacaktır. Birer birer hepsi tasfiye olacaktır. Düşman tamamen orduya hakim oluncaya kadar, ordunun bütün kurumlarına, hatta Aselsan, Havelsan, Aspilsan, Roketsan gibi, orduya üretim yapan bütün kuruluşlar tasfiye edilinceye kadar harekata devam edecektir. Belki de Osmanlının son döneminde olduğu gibi, düşman ordumuzun başına kendi komutanlarını getirecektir. Bunun böyle olamayacağı yönünde hiçbir belirti yoktur. Bunun böyle olamayacağını gösterecek hiçbir milli kuruluş kalmamıştır. Bu böyle biline.
Bugün Çukurca’daki hain pusunun arkası gelecektir. Aktütünler, Dağlıcalar, Çukurcalar hep yaşanacaktır. Düşman tam teçhizat karşımızdadır. Ama biz düşmanı “model ortak” olarak, “dost” olarak görmekteyiz. Vizyon Belgeleri imzalamaktayız.
Anlamayana yazıklar olsun. O zaman Irak’taki, Afganistan’daki ve diğer Arap ülkelerindeki akibeti kabul ediyorsunuz demektir. Bu demektir ki sevgili dostum, sorun sende…
Sorun sende…
Uyarmak Vatan borcumdur.
Uyanınız.
Dua ile kalınız.
17 Ağustos 2011
[1] İsteyenler internetten bakabilirler.
[2] Org. Bilgin Balanlı, 15 Ağustos 2011 savunmasından.
[3] Radikal Gazetesi, Ezgi Başaran’ın İsmet Özel ile yaptığı röportajı
[4] Pandoranın Kutusunu Kimler Nasıl Açtı, Prof. Dr. Cihan Dura
0 Yorumlar.