Değerli dostlar,
Ülkemizin içinde bulunduğu şartları ciddî buluyorum, önemsiyorum gelişmeleri tehlikeli görüyorum. Bu sebeple bize bu toprakları haram etmeye çalışan Batı’nın neresi olduğunu dört yazıdır anlatmaya çalışıyorum.
(Zira Batı, tıpkı Endülüs’ü düşmanından kurtardığı gibi, Anadolu’yu da Türklerden temizlemek istemektedir. Bunun adının Reconquista olduğunu uzun uzun anlatmıştım.)
Milletimiz henüz işin ciddiyetini kavramamıştır. Yine yanlış politikalarla yanlış yöne çekilmektedir Türk milleti. Balkan Savaşları’nın başlangıcında, biliyorsunuz ki, kendi tebaamız olan milletleri, Osmanlı’nın vilayeti olan milletleri Batılılar desteklemişlerdi. Bulgarlar, Sırplar, Karadağlılar, Yunanlılar, Arnavutlar milliyetçilik davası gütmüşlerdi. Bu vilayetlerimizin halklarını Batılılar ve Ruslar kışkırtmışlardı. Ama Osmanlılar da akıl almaz hatalar yapmışlardı. Yöneticilerimiz de Batı’nın ve Rusya’nın ataklarını dengeleyecek stratejik akıl yoktu. Düşünmeye zamanları yoktu. Zira, tabir yerinde ise dereyi geçerken at değiştirmeye kalkmışlardı. Devletimizin başı büyük oranda belada iken, o günün şartlarında padişahı devirme fikrine saplanmışlardı. Padişah devrilince, Meşrutiyet idaresi gelince her şeyin hallolacağını zannediyorlardı. Hâlbuki tam tersi oldu.
Savaşa hazır olunmadığı halde, içeride büyük karışıklıklar olduğu halde, acemi yöneticiler “harp” istiyorlardı. Bu sebeple yükseköğrenim gençliğine mitingler yaptırıyorlar, “savaş isteriz” diye slogan attırıyorlardı. Bu çok büyük bir hata idi. Osmanlılar savaşa girmemeliydiler. Üstüne üstlük, Birinci ve İkinci Balkan Savaşlarından sonra bir de, hiç lüzumu yokken, hiçbir hazırlığı yokken, zaten savaştan yeni çıkmışken, sırf Almanların gazına gelerek Osmanlı kaht-ı ricali Birinci Dünya Savaşı’na girmeye karar verdi.
Almanların, savaşa sokmak için Enver Paşa’yı nasıl aldattıklarını Kâzım Karabekir Paşa şöyle anlatır:
“1914’te Dünya Harbi’ne girdikten ve Kutsal Savaş ilân ettikten sonra Enver Paşa’nın bana mahrem olarak bildirdiği şu iki mesele, Almanların onu mütemadi (devamlı) surette ve muhtelif kanallardan işleye işleye nelere kadar muvaffak olduklarını gösterir:
ENVER PAŞA’NIN KAŞINDAKİ BEYAZLIK CİHANGİRLİK ALAMETİ İMİŞ!
ANADOLU’YA ALMAN GÖÇMENLER GETİRİLMESİ BİZİM MENFAATİMİZE UYGUNMUŞ!
Enver Paşa’nın Kutsal savaş ilanının ertesi günü kendisine fotoğrafımı verirken bana bunlardan şöyle bahsetti: -Kâzım, kaşımdaki beyazlığın bir Cihangirlik alameti olduğunu söylüyorlar! Sen ne dersin?” Kâzım Karabekir, Cihan Harbi’ne Niçin Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik?, Sayfa, 271-272
Kâzım Karabekir Paşa bu konu üzerinde uzun uzun durur. Onun kuşkusu, bu duygu ve inanışların Enver Paşa’ya belki de Almanlar tarafından ve maksatlı olarak telkin ettirilmiş olmasıdır.
Enver Paşa’yı Almanlar pohpohlamış, yanlış kararlar vermesine sebep olmuşlardı.
Bugünkü idarecilerimiz hakkında da aynı şekilde bizim kuşkularımız var. Sadece samimi olmak yetmiyor. Düşman hakkında, stratejik konularda “kurmay” akla sahip olmak gerekiyor.
Muhtemeldir ki, -görünen de odur ki- bugünkü idarecilerimize de yine Batılılar gaz vermektedirler. Yoksa biz durup dururken Suriye sınırımızdaki mayınları niye kaldıralım? Durup dururken Beşar Esad’ı niye devirmek isteyelim. Bizim bölgemizin insanı idi. Hataları var ise, kendi halkı düzeltmeliydi. Şu anda orada bulunan güçler, Suriye’yi baştan aşağı tarumar etmiştir. Irak’ta olduğu gibi milyonlarca insan öldürülmüştür. Bizim bölgemize Batılılar girmiştir. Basra Körfezi’nde, Doğu Akdeniz’de Amerikan, Rus, İngiliz, Fransız donanmaları var. Acaba Türkiye’yi idare edenler ne yapmak istiyorlar? Rejimi mi değiştirmek istiyorlar? Başkanlık, Halifelik, Halife Ordusu kavramları neden her gün telaffuz ediliyor? Tıpkı Balkan Savaşları sırasında olduğu gibi yine ülkemizde rejim değiştirme işleri ile mi uğraşıyoruz? İmparatorluk mu kurmaya çalışıyoruz? Bir kesime neden düşmanı küçümseme konusunda yanlış bilgiler veriliyor? Neden düşmanı hafif, güçsüz gösterip, devletimizin savaşa girmesi isteniyor? Bunu kim istiyor?
Bu çok büyük hatalardan dönülmelidir. Bölgemizin barış içinde yaşaması konusunda devletimiz elinden geleni yapmalıdır.
Düşmanın bölünmesi, parçalanması, tecrit edilmesi, güçsüzleştirilmesi, tıpkı bizim içinde bulunduğumuz durum gibi, kendi içinde iç savaşa sürüklenmesi, terörle, başka düşmanlarla boğuşmasını sağlamadan, kendi gücümüzü, ittifaklarımızı artırmadan böyle bir savaşa girmek son derece yanlıştır. Zalimcedir. Müslüman Türk milletine bu kötülük yapılmamalıdır. Milletimiz yeteri kadar kan borcunu ödemiştir. Yeniden ordumuzun, milletimizin kırılmasına sebep olmak büyük bir vebaldir. Çünkü “BU SON ORDUSUDUR İSLAM’IN!”
Elbette düşmanın gücünü abartmak da doğru değildir. Ama Batı’nın neresi olduğunu, bin yıllık tarihimizde Batı ile, Rusya ile ilişkilerimizde, nasıl hepsinin toplanıp bize saldırdıklarını ve bu ittifakları bugün de yaptıklarını gözden uzak tutmamak gerekir. Unutmayınız hemen hemen bütün savaşlarda batı bütünüyle toplanıp bize saldırmıştır. Hatta Vatikan ile Fener Patrikhanesi bile ittifak yapmıştır. Osmanlılar bin yıl bu iki farklı dünyanın birbirine düşman kalması politikası takip etmiştir.
Bundan sonraki yazımda önerilerimi sizlerle paylaşacağım.
0 Yorumlar.