Değerli dostlar,
Sayın Selahattin Arslan ağabeyimin paylaştığı, Selcen Taşçı’nın yazdığı “Türk Düşmanlığının 1200 Yıllık Tarihi” başlıklı makalesini okudum.
Makalede; Dr. Ahsen Batur’un “Türk Sözünün Hazin Serüveni” ni yazdığı “1200 Yıllık Sürgün” adlı kitabından alıntılar yapılarak, Türler hakkında tarih boyunca yazılmış, söylenmiş kanaatler özetlenmeye çalışılmıştır.
Sayın Selcen Taşçı hanımefendi, kitabın bir özetini çıkarmış, bizlerin bilgisine sunmuştur. Kendisine müteşekkiriz.
Ayrıca yazıyı paylaşmaya değer bulan Selahattin ağabeyime de teşekkür ediyorum. Bu konuda bir Türk çocuğu olarak bendenizin daha önce yazmış olduğum aşağıdaki yazıyı bilgilerinize sunmak için izninizle paylaşmak istiyorum.
Türk Milletini Tanımak
“Tarihte ordusu olmayan hiçbir devlet yoktur. Zira devletler ordu ile kurulur ve ordu ile savunulur. Bu savunma yetersiz kalınca devlet çöker. Tarihin kanunu budur. Devlet ise; toplumların Osmanlı tabiriyle “dirlik ve düzenlik” içinde yaşayabilmesi için vazgeçilmez bir müessesedir. Bütün müesseselerin en büyüğüdür. Devlet sahibi toplumların kavim halinden çıkarak millet haline gelme şansları vardır. Devlet olmayınca bu şans yok gibidir. Kudretli milliyetlerin, kudretli devletlerin çatısı altında oluşması bu sebepledir.
Bu umumi kaideleri 2500 yıllık tarihi boyunca şiddetle hisseden milletlerden biri Türklerdir. Türk tarihi, ordusu anlatılmaksızın, bahis konusu edilmeksizin hiçbir safhası nakledilemez bile…
Türkler, tarihlerinin fecrinde, ki 2500 yıldan fazla, belki 3500 yıldır silahlı bir kavim olarak Kuzey Asya’da zuhur ederler. Aral Gölü ile Baykal Gölü arasındaki soğuk iklimde… Kadınlarına kadar silahlı, çocukları 5 yaşında atın üzerine konup 7 yaşında eline silah verilen bir kavim… Kuzey Asya’nın amansız coğrafyası, nüfusça pek de kalabalık olmayan bu sarışın-kumral, açık renk gözlü, duru beyaz tenli, uzunca boylu kavmi bu şekilde bir hayat tarzına itmiştir.
Hiçbir Türk kendi toplumu içinde köle olamaz. Herkes hürdür. Ama baba otoritesinden hakan otoritesine kadar uzanan kademeli bir disiplin toplum düzeninin esasıdır”.[1]
Ömrü at üstünde geçen, atla beraber yaşayan, her işini onunla yapan bir millet olan Türkler, bazı dönemlerde ata heykel, hatta mezar bile yapmışlardır. Türkler atı kutlu saymışlardır.
Türkler, kartal ve şahin gibi kuşları sevmişlerdir. Hız simgesi, yükseklik simgesi, hakimiyet simgesi, yırtıcılık simgesi olarak…
Türkler, kurt’u sevmişlerdir. O da bir simgedir. Çeviklik, cesaret, ataklık, yırtıcılık ve kuvveti dolayısıyla simgedir. “Tanrı güç verdiği için, babam kağanın askerleri börü (kurt) gibi, düşman askerleri koyun gibi imiş…”[2]
Türkler’in hayat tarzı… Türk Milleti ile ilgili yazılmış belki yüz binlerce eser, araştırma, seyahatnameler, bizzat gidip Türk illerini gezen araştırmacıların, devlet adamlarının tespitleri… Askeri münasebetlerde Türklerle karşı karşıya gelen generallerin, Çanakkale’deki düşman komutanların savaş sonrası düşünceleri ve düşman askerlerinin tespitleri… Türklerin yayılma dönemlerinde gidip bulduğu halkların durumları… Onların bakış açısı… Kurtuluşu Türkler sayesinde sağlayan Sırplar, Lehler, Macarlar… Ulahlar, Araplar, Arnavutlar, Boşnaklar… Hala Türk’ün adaletini isteyen sayısız milletler… Türk’ün adaletine, medeniyetine ihtiyacı olan dünya…
Türkler! Yaşarken, savaşırken gerekli her türlü ahlaki kurallara uyan yeryüzünün en sağlam karakterli, en kararlı ve en vicdan sahibi milleti… Bunu anlamak için Çanakkale Savaşı’na katılan düşman askerlerinin yazdıklarını okumak yeterli olur sanıyorum.
Bilindiği gibi Türklerin anayurdu Altaylar’dır. Burada Moğollar’la kaynaşmışlardır. Bu iki ırktan birleşmeler olmuş ve kan karışmıştır. Fakat doğan çocuklar Türk karakteri gösteriyor, Türkçe konuşuyorlar ve Moğolluğu temsil ediyorlardı. Çünkü Türk kültürü Moğol kültüründen üstündü.
Çin’in II. İmparatorluk hanedanı olan Çu’lar Türktü. MÖ. 1050-256 yılları arasında 794 sene Çin’de Türk hanedanlığı hüküm sürmüştür. Bu Türkler Çinlileşmekle beraber Çin kültürünü kökten değiştirip yükseltmişlerdir. Kahramanlar kültü, merkezi devlet usulü, devlet teşkilatının birçok unsurları Çin’e Türkler tarafından getirilmiştir.
Ergenekon motifi çok önemlidir. Türklerin düşmanları tarafından küçük bir sahaya sıkıştırıldıktan sonra çoğalmaları, demir madenini eriterek yol bulup dış dünyaya açılıp yayılmaları motifi Türklerin hayat tarzını anlatabilmek için çok önemlidir.
Türkler, nüfus fazlalığından dolayı yayılma arzusunu, fatihlik fikrini, en kötü şarlardan sıyrılma azmini, madene hakim olup bu suretle üstün tekniği elde etme ihtirasını göstermişlerdir.
Türkler’in birçok kavimleri hakimiyetlerine alıp çok geniş sahalara yayılmaları, fatihlik hassası, Çinliler’e göre “süvarilik vasfı” nı iyi kullanmış olmalarından ileri gelmiştir. Bu sebeple yüzyıllarca Çin politikasının hedeflerinden biri, Türkler’in en yüksek vasıflara haiz atlarını sürü halinde ele geçirmek, bu atların yetiştirilip terbiye edildiği bölgeleri almaya çalışmak olmuştur.
Türkler’de cihangirlik özelliği bir gelenek olarak kabul edilmiş, hakim kavim olma imtiyazı kesin şekilde yerleşmişti. MÖ. VII. Yüzyılda Alp Er-Tunga için “Ajun Beği” yani “Dünya Hükümdarı” denmiştir. Düşünmek gerekir ki, Alp Er-Tunga için kullanılan bu sıfatla Osmanlı hükümdarlarına verilen “Cihan İmparatoru” sıfatı arasında hiçbir fark yoktur.
Türkler, Asya hakimiyeti için Çin’le ve İran’la şiddetle çarpışmışlardır.
Kuzey Asya’nın tabiat şartları Türk ırkının kaderini çizmiştir. Eski devirlerde bu genişlikte ülkelerde, geniş ova ve bozkırlarda hakimiyet kurmak, ancak atlı olmaya bağlıydı. Güneydeki çiftçi kavimler, Çinliler ve İranlılar, kuzeyin hayvancılıkla geçinen, iyi maden işleyen, atlı göçebe kavimlerine, Türklere, Moğollara ve Mançurlar’a çok az karşı koyabilecek bir hayat tarzına sahip olabilmişlerdir.
Zengin demir, altın, bakır madenlerini elinde tutan Türkler, üstün su verilmiş silahları, kendileri gibi zorluklara karşı yaman olan atları, iklim şartlarının karakterlerine verdiği uyanıklık ve cüretle Güney Asya’yı hakimiyetleri altına almaya ve kendilerini cihanın efendileri görmeye alışmışlardır.
Türk tarihi bu şartlardan, tabiatın bu davranışlarından doğmuştur. Türklerin hayat tarzı böylece belirmiştir.
[1] Türkiye’de Askeri Müdahaleler, Sayfa 5
[2] Orhun Kitabeleri
0 Yorumlar.