Bir Deniz Ki Gözlerin Ölürcesine Derin

Yeniçağ Gazetesi yazarı Sayın Arslan Bulut 19-20 ve 23 Ağustos 2013 tarihlerinde aynı konu üzerinde üç makale yazdı.

Birinci makalesi: Mustafa Sabri Efendi Basını. 19 Ağustos 2013

İkinci makalesi: Sahi Türklükten İstifa Eden Kimdi? 20 Ağustos 2013

Üçüncü makalesi: TRT’nin Defin Açıklaması. 23 Ağustos 2013

Değerli dostlarım arasında belki bu üç yazıyı okuyamayan ve konunun ne olduğunu henüz bilmeyenler olabilir. Onlar için bu üç makalede anlatılanları ana hatları ile aktarmak mecburiyetinde hissettim kendimi.

İngilizler, İstiklal Savaşı zamanında Anadolu’daki milli direnişi örgütleyen Kuvayi Milliyecilere karşı bir kampanya başlatmıştı. Bu kampanyanın amacı; “Türk milli direniş hareketini başlatanları karalamak ve teşkilatı parçalamak!” idi!

Bu iş nasıl yapılırdı? Elbette ki “Basın” yolu ile. Basın, savaşan bir ordunun, savaştığı bölge halkını etkisiz hale getirmek için kullanılan en etkili propaganda vasıtasıdır. İşte İngilizler de o zaman bunu yaptılar.

Biliyorsunuz ki, o zaman İstanbul’daki İngiliz baş komiserinin emirleri kanun gibi idi. Hükümet de, basın da İngilizlerin kontrolü altındaydı.

İngilizlerin örgütlediği, Anadolu’daki direnişe karşı yıkıcı, parçalayıcı faaliyet gösteren basına “Mütareke Basını” diyoruz.

Sayın Arslan Bulut o günkü basına, konuyu daha iyi anlatabilmek için, “Mustafa Sabri Efendi Basını” demiş.

Neden Mustafa Sabri Efendi Basını? Kimdi bu Mustafa Sabri Efendi?

Mustafa Sabri Efendi Şeyhülislam’dır. İstanbul’da fetvalar veren, Sevr Antlaşması’nı imzalaması için Vahdettin’e görüş bildiren kişidir.

Osmanlı devleti yenilip, İttihat Terakki kaçınca,  Mustafa Sabri Efendi Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne girmişti. Bu parti Mustafa Sabri Efendi’yi Şeyhülislamlığa getirmişti.

Şeyhülislam efendi, Osmanlı Devleti’nin ancak “İngiliz himayesine girerse kurtulabileceğine” inanıyordu.

Bu sebeple “Teali İslam” ve “İngiliz Muhipleri” derneklerini kurmuştu.

Anadolu’da örgütlenen, düşmana karşı direnen, İstiklal savaşı veren Kuvayi Milliyecilere “Kudurmuş haydutlar!” diye saldırıyordu. Hâlbuki Anadolu’daki direniş, düşmana karşı Türk milletinin yeniden bağımsızlığını kazanmak için yaptığı direniş idi.

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamı için fetva verdi.

Kuvayi Milliye hareketini yürütenler için de “ölüm fetvası” yazdı. (Fetva o tarihte Şeyhülislamlık görevini alan Dürrizade Abdullah tarafından imzalandı.)

İstiklal Savaşı kazanıldıktan sonra İngilizlerin yardımı ile Mısır’a kaçtı.

Bir ara Yunanistan’a sığındı.

Türklere “Müslüman barbarlar” dedi.

Ankara hükümetinin Musul üzerinde hak iddia etmesinin “gülünç” olduğunu yazdı.

“Yüzellilikler” listesinde yer aldı.

1927 yılında Yunanistan’da çıkardığı “Yarın” gazetesinde bir şiiri yayınlandı.

“Yalnız Müslüman ve insan olarak kalmak üzere, Allah’ın huzurunda, Türklükten, şeref ve izzetimle istifa ediyorum.  Tövbe Yarabbi, tövbe Türklüğüme! Beni Türk milletinden addetme!”

Şiirin özeti bu!

Yukarıda anlatılan olayın halen ülkemizde bire bir yaşandığını görür gibisiniz değil mi? “Tövbe Yarabbi,  Beni Türk milletinden addetme!” Diyor. Bugün de aynı ifadeleri kullananlar var.

“AKP sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk!” diyen yetkililerimiz var.

Bu tarihi benzeşmeyi dikkate alarak, günümüzde de 1919 şartlarına benzer şartlarla karşı karşıya bulunduğumuzu anlayabilirsiniz.

Bu bir “duruş-zihniyet” meselesidir.

Bu bilgileri verdikten sonra asıl konuya gelebiliriz.

Olay şudur:

TRT muhabiri Metin Turan, Mısır’da bir camide mahsur kalır. Orada iken bir vasiyette bulunur. “Bana bir şey olursa beni Gafir Mezarlığı’nda Mustafa Sabri Hazretleri’nin kabrine defnedin!”. diye twit atar. TRT muhabiri Metin Turan’ın, üzerine defnedilmek istediği Gafir Mezarlığı’nda yatan kişi yukarıda anlatılan Mustafa Sabri Efendiden başkası değildir.

Demek ki, TRT’nin kadrosunda, 1919 yılı şartlarında, Türk milli mücadelesinin İngilizlere karşı akamete uğraması için çalışan Mustafa Sabri Efendi hayranı elemanlar bulunmaktadır.

Arslan Bulut’un yazısı üzerine “TRT Genel Müdürlüğü” imzası ile bir “açıklama” gönderilmiş kendisine.

Ama bizim için önemli değil.

Biz bu konuda alacağımız dersi almış olduk.

Vatan haini, İngiliz sevdalısı insanların yanına gömülmek isteyen zihniyet bugün de aynı mücadeleyi devletimize karşı veren zihniyettir. Biliniz ki bu büyük bir mücadeledir. Bunun adı; “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ile hesaplaşmadır.

Böyle bir adamın bir devlet kuruluşu olan TRT’nin Mısır temsilcisi olarak çalıştırılması da artık bizim için önemli değil.

Devlet kurumlarının bu zihniyetteki insanlarla dolu olması, içinde bulunduğumuz mücadele şartlarının ne kadar zor olduğunu anlamamız bakımından önem arz etmektedir.

“T.C.” ibaresinin tabelalardan kaldırılması ile ilgili olarak bir açıklama yapan bakan, eski İstanbul valisi Muammer Güler, “Tabelada yer olmadığı için T.C. ibaresi yazılmamıştır” gibi, bütün Türk milletini enayi yerine koyan bir açıklama yapmıştır.

Demek ki, bugünkü İngiliz muhipleri (sevdalıları), Amerikan mandacıları, aktif bir şekilde iş başındadır.

Sapla samanı hala ayıramayan milletimin çocuklarına, içinde bulunduğumuz vaziyetin sorumluluğunu hatırlatmak için bu olayı aktarmak zorunda hissettim kendimi.

Bugün “mütareke basını” görevini yapan basın hangi basındır, bilmek lazımdır. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını yazabilecek bugünün Mustafa Sabri Efendileri kimleredir?  Düşünmek lazımdır.

Halen içinde bulunduğumuz ölüm-kalım davasını, bir iki kendini bilmezin kaleminden, bir iki ajanın beyanatından öğrenerek, farkında olmadan, devlete ihanet etme pahasına, inadına savunmak, talihsizliktir, yanlıştır. Hangi konuyu, kimin adına, ne için savunduğumuzu sorgulamamızın zamanı geçmektedir.

Ülkemizin içinde bulunduğu “maskeli işgal” halini hepimiz anlamalıyız. Bu günkü “patron” ABD’dir. Sadece; tarihi boyunca Türk milletine asla faydası olmayan CHP’ye ve Ulusalcılara karşı olmak yetmez. Düşmanın kimliğini ve devlet kadrolarındaki, basındaki müttefiklerini de tanımalı, onlara karşı mücadele etmeliyiz.

Hiç kimse; sadece CHP karşıtlığı veya Ulusalcı karşıtlığı ile kendisini sorumluluktan kurtaramaz. Asıl karşı olmamız, direnmemiz gereken düşmanı tanımalıyız.

Bugünkü Mustafa Sabri Efendileri, bugünkü mütareke basınını tanımalıyız.

Üzgünüm ki; siyasi iktidar da, iktidarın işbirliği yaptığı, genellikle çalıştırdığı kadrolar da –Metin Turan örneğinden olduğu gibi- Mustafa Sabri Efendi zihniyetindeki kadrolardır.

Sayın Arslan Bulut yazısının sonunda diyor ki, “Milletin istiklali ve milli kahramanlar, milli vicdanın en hassas olduğu konulardır, bunu unutmayalım.”

“Milli kahramanlar!”, “milli vicdanın en hassas olduğu konular!”…

Bunlar ne yazık ki şu anda ülkemizin kaderine hâkim olan zihniyet için bir mana ifade etmemektedir.

Asıl anlatmak istediğimiz konu da budur.

Şair ne demiş: Bir deniz ki gözlerin, ölürcesine derin.

Görüyorsunuz ki, içinde bulunduğumuz durum gerçekten de “ÖLÜRCESİNE DERİN!”.

Allah yar ve yardımcımız olsun. Âmin!

28.08.2013

Mikdat Topçu

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yap