HPG’nin 17 Ağustos saldırısı ile ilgili olarak yayınladığı videonun ruhumdaki aksülameli…
Değerli Dostlar;
Söz vermiştim, Beşinci Kol hareketi ile ilgili yazı yazacaktım. Ama olmadı. Habip kardeşime cevap verdim. Şimdi de aşağıda paylaştığım video ile ilgili görüşlerimi yazmam icabetti. Bağışlayınız. Bilahare yazacağım İnşallah 5. Kol Hareketinin nasıl yürütüldüğünü.
PKK’nın Çukurca saldırısını HPG videoya çekmiş. Tarih 17 Ağustos 2011. Bugün, yani 9 Eylül 2011 günü yayınlamışlar. Ben de ibret olsun diye sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki hepiniz bu videoya ulaşamazsınız, bu yüzden paylaşmak istedim.
Belki bu video hepinizin ruhunuzda fırtınalar koparacak! Belki, tıpkı benim yaptığım gibi, hüngür hüngür ağlayacaksınız! Belki bazılarınız Suriye’de kim tarafından öldürüldüğü kesin belli olmayan insanlar için daha çok üzülecek, onlara ağlayacaklar. Bilemiyorum. Bu video benim ruhumu alt-üst etti. Büsbütün benliğimi sarstı. Duygularımı serapa dağıttı!
İslami hassasiyeti olan sitelerde, Haçlıların manipüle edip, Haçlı ajanlarının öldürdüğü insanları sanki Kaddafi, sanki Suriye yönetimi öldürmüş gibi servis ederek, Müslümanları galeyana getirmeye çalışıyorlar. Müslümanlar da bu kara propagandaya sazan gibi atlıyorlar. Hassasiyetlerinin mihveri sadece İslam ortak değeri! Sanki biz Müslüman değilmişiz gibi bize anlatıyorlar, bizi yola getirmeye çalışıyorlar. Başka hiçbir ortak değer yok. Vatan yok, millet yok, bayrak yok. Ortak düşmanı bile “düşman” olarak anlayamıyorlar. Stratejik derinlik yok, düşünce yok. En önemlisi damarlarına basılmamış! En önemlisi “kervan” kendi ellerinde! En önemelisi sırça köşklerde yaşıyorlar! En önemlisi “vatan” kavramıyla alakaları yok. “Düşman” kavramıyla alakaları yok. Tarih okumamışlar, coğrafya okumamışlar!
Çok daha da vahimi, vicdanları sızlamıyor. Nasıl olsa kendi ocağına henüz ateş düşmemiş. Vatan kavramı da önemli değil! Bu sebeple, olanların hepsi bu zavallı güruha macera gibi geliyor. Hala üzerine ölü toprağı atılmış, klan topluluğu olmaktan kurtulamayan, nakıs İslam anlayışından başka hiçbir şeyi anlamayan, anlayamayan, kendisine hiçbir şey anlatılmamış pasif, adeta Mütareke Basını artığı zavallı insanlar!
Videoyu ibretle izleyiniz. Yahu vicdanlarınız sızlamıyor mu? Sahi ağlayamıyor musunuz? Siz nasıl milletsiniz! Cevap verin, sizler nasıl insanlarsınız? Kimin arkasında yaşıyorsunuz! Sizleri kim böyle pasifize ediyor! Kim kandırıyor! Hiç kendi ferasetiniz yok mu? Kendi vicdanınız yok mu, imanınız yok mu? Yüreğinizden kan damlamıyor mu?
Videoyu ibretle izleyiniz. Bu video size Timur’u, Uzun Hasan’ı, Şah İsmail’i hatırlatmıyor mu? Bu video size Şahkulu ayaklanmasını hatırlatmıyor mu? Bu video size Canbirdi isyanını hatırlatmıyor mu?
Değerli dostlar; bu nasıl bir devlet, bu nasıl bir ordu! Bu nasıl bir hükümet, nasıl bir yönetim! İsyan etmiyor musunuz? Sahi isyan etmeyi bilmiyor musunuz? Sizin isyanınız “nasıl olsa benim canımı yakmaz” diyen, hasbelkader aldatılıp fare kapanına düşürülen kardeşlerinize mi? Allah aşkına, siz “düşman” nedir bilmez misiniz? Bakınız, kaç tane yazımda “uyarmak vatan borcumdur” diye isyan ediyorum. Yahu bu isyanların ne manaya geldiğini anlayamıyor musunuz? Düşünmüyor musunuz?
Değerli dostlar; bakınız Balkanlardan çekildik. Belki hatırlayan vardır. İttihat Terakki içinde bir Hafız Hakkı Paşa vardı. Ah! Nasıl da pişman olmuştu, nasıl da! Ortaköy’de 1913 yılında yazdığı “Bozgun” kitabının bir yerinde bakınız neler söylüyor:
“Rumeli’nin ortasında, Perister’in yalçın eteklerinde, çağlayanlar, ormanlar, bahçeler, yeşillikler içinde, bugün düşman ayakları altında sevimli bir Türk şehri var. Orada beyaz bir camiin, ince beyaz minaresinin dibinde, dallarına sarı güller sarılmış, küçük bir servinin gölgesinde yirmi sene evvel biricik kardeşimi gömdüğüm; sarı saçlarını, ela gözlerini, uçuk yüzünü, narin zayıf endamını bir daha görmemek üzere kara topraklara bıraktığım zaman, gözümün önünde cihan zindan kesilmiş idi. Ondan sonra bir kumral saç, bir ela göz, bir narin vücut, ince bir servi, sarı bir gül gönlümü elemle titretir, ruhumda fırtınalar uyandırırdı. Benim benliğime, ruhuma, kalbime ezelden bağlı olan kardeşimi elimden alan ecel canımı almak için karşıma çıksa, gözümü kırpmadan üzerine atılır, bütün maddi, manevi kuvvetlerimle uğraşırdım. Sevgili bir kardeşin ölümü, kalbimde bütün insanlar için sızlayan bir yumuşaklık, bir hassasiyet, fakat ölüme karşı ateşli bir husumet uyandırmış idi.”
“Bugün Manastır’ın Orizar ovasında, Gavat geçitlerinde, Pirlepe Dağları’nda kardeşim kadar sevdiğim nice canlar yatıyor… Kumanova tepelerinde, Kosova Sahrası’nda, Siroz’un altın ovalarında yüz binlerce kardeş ve kız kardeşimizin ruhları, bizlere vazifesini yapamayan, bozgun afetine kapılarak o candan aziz toprakları, düşmanlara bırakan orduya, melul ve sitemkar bakıyor”.
“Daha pek genç yaşımda, bir kardeş ölümünden yüreğimde duyduğum garipliği, ruhumda hasıl olan ateşli fırtınaları şimdi daha büyük, daha şiddetli, daha acı, daha ateşli, daha kanlı olarak duyuyorum”.
Şimdi Manastır’a pek benzeyen Bursa’nın zümrüt ovaları, ince uzun kavakları bana Manastır ovalarını hazin hazin hatırlatıyor. Şimdi bana Kızılırmak’ın uğultusu, birçok kadınlara, kızlara, ihtiyarlara mezar olan koca Vardar’dan bir sürü şühedanın müşterek ah-u vahı gibi geliyor”.
“Yüksek hayaller, şairane tasavvurlar uyandıran Bursa’nın Keşiş Dağı, Selanik’in Beyaz Kale bahçesinden beyaz şahikalarıyla görünen ve dünkü Yunan hududumuzda yükselen Olemp’i, Tesalya ovalarını, Çatalca’yı, Dömeke’yi hazin hazin düşündürüyor. Manzarasıyla benliğime, ruhuma kuvvet veren Fatih minarelerinden bir sürü ruhlar bana; “Ey Meşhed’i bırakan bedbaht ordunun subayı! Hala nasıl yaşıyorsun!” diyor. Bütün ordunun bozgunlukları omuzlarımı çökertiyor, yüzümü yerlere kapatıyor. Kan ağlayan kalbim kalan vatan parçalarının bütün güzellikleri için kardeşini kaybetmiş bir insan şefkatiyle titriyor. Güzel Rumeli’nin acı, ateşli hatıraları bana Konya, Erzurum, Bağdat, Mekke için yavrusu çalınan bir kartal şefkati ve hırçınlığını veriyor”.
“Altın mehtaplar, gümüş çağlayanlar, zümrüt ormanlar, güzel göller, çiçekler, şakıyan bülbüller, cıvıldayan kuşlar, bana hep Osmanlılığın sevgili Rumeli’sini acı acı düşündürüyor. Yüreğimde Anadolucuğumuza büyük şefkat, mübarek Rumeli’yi çiğneyenlere pek ateşli fırtınalı bir husumet uyandırıyor”.
Değerli dostlar; biraz uzun yazdım biliyorum. Bağışlayınız. Konu çok önemli!
O gün Balkanlara ağlayan millet, bugün Güneydoğusuna ağlayacak, ağlıyor. Tarih işte yeniden yazılıyor. Düşman, tarihi yeniden yazıyor. Allah aşkına, bırakın partiyi, cemaati, bırakın süfli duyguları, bırakın kara propagandayı… Vatanınıza bakın. Vatanınızı elinizden alıyorlar, uyanın. Şu Paşa’ya bir kulak verin, ne olur?
Bu videoyu izledikten sonra inanıyorum ki sizlerin de duygularınızda bir şeyler değişecektir. En azından ben bazı düşüncelerinizin değişmesini diliyorum. İnşallah bazı dostlarımızın uyanışına vesile oluruz. İnşallah!
Uyarmak vatan borcumdur.
Dua İle kalınız.
Mikdat Topçu
9 Eylül 2011
UYARMAK VATAN BORCUMDUR 12
Yorum Yap
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.
0 Yorumlar.