Uyarmak Vatan Borcumdur 39 – Sorun Bizdedir

Cahil Osmanlı yöneticilerinin koca imparatorluğu nasıl parça parça edip tarihin karanlıklarına gömdüğünü her fırsatta anlatmaya çalışıyoruz. Bunu yapmamızın sebebi; şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenlerin de aynı hatalara düşmekte olduklarını milletimize anlatmaktır.

Koca Sinan Paşa bir seferden dönerken, bir köprüden (Yerköy) geçmeden önce askerleri sıraya dizip, üzerlerini aramak ister. Amacı savaşta alınan ganimetleri askerden toplamaktır. Ancak, bulundukları yer son derece tehlikeli bir yerdir. Bir kısım subaylar kendisini uyarır. “Burası tehlikeli bir yerdir, karşıya geçelim, güvenli bir yere gidelim, bu işi orada yapalım” derler. Çünkü düşman tarafından saldırıya uğramaları ihtimali çok yüksektir. Ve gerçekten de öyle olur, saldırıya uğrarlar. Düşman, dağınık haldeki Osmanlı ordusunu yakalar. Saldırır. Köprüyü yıkar. Askerlerin büyük bir kısmı suda boğulur. Kaçabilenler kaçar. Kaçamayanlar düşman saldırısında şehit olur.

Bu bozgunda 25 bin akıncı şehit olmuştur. Tarihçiler, bu çapta büyük bir akıncını nüfusun heba edilmesinden sonra, Osmanlı Devleti’nin belini bir dahai doğrultamadığını söylerler. Koca Sinan Paşa 80 yaşları civarındadır. Çok zengindir. Ama görüldüğü gibi, hala ganimet peşindedir.

Kıssadan hisse olsun diye yazdım.

Belki bugünkü durumumuz için bir ders çıkarır bazı okuyucular.

Kiliseler Kanunu’nu çıkararak Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ ve Yunanistan’nın birleşmesine sebep olan Osmanlı Devleti’ni yöneticileri (İttihat Terakki Partisi) büyük hata yapmıştı. Sonuçta Bulgaristan ve Sırbistan devletimize karşı savaş açmışlardı. (1912) Bu ülkeler bize karşı ittifak kurmuşlardı. Yani birleşmişlerdi. Kırklareli’ne gelecekleri, Edirne’ye gelecekleri açıkça belli idi. Ama devletin bu ittifaka karşı hiçbir askeri hazırlığı yoktu. Ve sonunda Balkan faciası geldi başımıza.

İstanbul’da mitingler yapılıyordu. “Savaş isteriz”, “Balkanlara yürüyelim”, “Cihat ilan edilsin”, “Haydi şanlı asker!” diye bağırıp çağırıyordu insanlar. “Haydi Sofya’ya”, “Harp isteriz harp!” sloganları atılıyordu.

“Köyün Türk mahallesinde sabah namazına giden insanlar, caminin kapı koluna sıkıştırılmış domuz kuyruklarını görünce çok şaşırmışlardı. Bunun anlamı belliydi. “Buradan defolup gidin!” demekti bu”.

Netice itibariyle Osmanlı yönetimi süreci yönetememiş ve Balkan Savaşları başlamıştı. Sonucu hepiniz biliyorsunuz. Hüsrandı! Tam anlamıyla hüsrandı!

Bugün savaş çığırtkanlığı yapanlarda da aynı ataleti, aymazlığı, stratejik derinlikten yoksunluğu görüyoyruz. Başka ülkeler tarafından kullanılmaya çok müsait durumdadır yöneticilerimiz. Devletimizi idare edenlerin durup dururken, hem de Hırıstiyan alemi ile birlik olup, Müslüman ülkelere vurmak gibi büyük bir hataya düştükleri açıkça ortadadır.

Balkan Savaşları’nda olduğu gibi, yine Ordumuzu etkisizleştirdiler, yine milletimizi kandırdılar, yine savaş naraları atmaya başladılar. Yine ülkemizi felaketlere sürüklemeye çalışıyorlar. Askerin bu denli bölünüp parçalanması, askeri istihbaratın devredilmesi, Suriye’nin hizaya getirilmesi bahanesi ile ülkemize yabancı füzelerin getirilmesi, yabancı askerlerin sokulması, hep bu meşhur “akıl tutulması”nın sonucudur. Çok tehlikelidir.

Anayasa’dan Türk kelimesi kaldırılacak, Kürt kelimesini, yani Kürt kimliğini koyacaklar. Ülkemizde artık Kürt sorunu değil, Türk sorunu baş göstermiş duruma gelmiştir.

Ama bizim insanımız hala sayıklıyor. İnsanlarımız, İpekböceğinin kozasını örerek intiharı gibi bir duruma getirilmiştir.

Bu kritik durumu bazı doslarımıza anlatıyoruz. Bizi dinlemiyorlar. Çünkü propaganda onları eğitmiş. “Siz anlamıyorsunuz, Habil ile Kabil’in de kavgası böyle idi. Hazreti Hüseyin’in de kavgası böyleydi. Siz Amerika’daki insana ne demek istiyorsunuz. O, muhterem bir insandır! İslamiyet baştan beri hep böyle sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. Şu andaki idarecilerimizin de sorunu aynı. Ülkemizin aklı başına geldi. Hele durun, fırsat verin, imkan verin. Şu baş örtüsü meselesi halledilsin. Şu eğitim meselesi halledilsin.” Başkaca hiçbir konu hakkında bilgisi yok insanımızın. Halbuki bu çok ciddi bir meseledir.

Tabii ki insanımızın Müslümanca bakışı bu olur. Bu normaldir. Milletimiz, Hükümetin dini konularda hassas davranması sebebiyle aldanmaktadır. Bu sebeple, devletimizin tarihi anlamda başının derde girdiğini, yöneticilerin Balkan Savaşları’nda olduğu gibi, bu işin içinden çıkamayacağını, devletimize Sevr anlaşmasının şartlarının yeniden dayatıldığını milletimiz bilemez. İşin daha da kötüsü, okumak, öğrenmek alışkanlığı da yok. Milletin büyük çoğunluğunun derdi, varsa yoksa tarikat! Varsa yoksa Sait Nursi! Varsa yoksa Ergenekon meseleleridir.

“Hele durun bakalım, aklımız yeni başımıza geldi. Önceden okullarımızda mescit var mıydı! Bundan önceki hükümetler başörtüsü sorununu çözmüşler miydi!”

“Köyün delisi koşarak geldi. Öldürmüşler, öldürmüşler!  diye bağırıp duruyordu. Köylüler, köyün delisini takip ettiler. Köyün delisi, tepenin arkasındaki derenin kenarına getirdi insanları. Baktılar ki dereden kan akıyordu. 20 Osmanlı askerini Bulgarlar şehit etmişlerdi”.

Köylerden herkes göç etti. Arazilerini sattılar. Paralarını aldılar. Yollara dizildiler. Yollarda çeteciler tekrar yollarını kestiler ve ellerindeki altınları da aldılar.

Balkan Savaşları tam bir faciaydı!

Osmanlı yöneticilerinin hatasını aynen bu günkü yöneticiler de tekrarlamaktadır. Bizim insanımız bu durumu anlamaktan hala uzaktır. Zihinler işgal edilmiştir. Kargadan başka kuş tanımamaktadır. İnsanlarımız kendi doğrularını “doğru” diye savunup, gerçeği görmüyorlar.

Sorun bizdedir. Milletimizin çocuklarını bu konuda uyanık olmaya çağırıyorum.

Değerli dostlarımdan biri “MÜSLÜMAN UYANIK OLMALIDIR!” diye bangır bangır bağırıyor. Ama Müslümanları bu kör kuyuya kimin attığını hala düşünmüyor, anlayamıyor.

Anlatıyorum, kıymeti yok. Susuyorum, gönlüm razı gelmiyor.

Ben yine görevimi yapmak istiyorum. Değerli milletim uyanınız.

Bütün vatanseverler birleşiniz.

Uyarmak Vatan Borcumdur.

Mikdat Topçu

07.01.2013

Yorum Yap