Eyvah bu baziçede yine yandık
Zira ki, ziyan ortada, bilmem ne kazandık
Ziya Paşa
Değerli dostlar,
Hiçbir şey, artık hiçbir şey önemli değil!
Devletimiz bir savaş daha kaybetmiştir.
Tamam, devletimiz savaşı kaybetmiş olabilir. Ama derler ya; “Dinime küfreden bari Müselman olsa!”
Ağırıma gidiyor.
“Bu savaşı kaybettiniz, ama üzülmeyin. Bakın artık barış içinde bir arada yaşayacağız. Daha büyük bir devlet olacağız Ortadoğu’da! Bundan sonra artık ideoloji, fikir ve siyaset konuşacak!” diye milleti kandırmak için televizyonlara çıkarılan insanların, sahtekârlığı, riyakârlığı, satılmışlığı, yabancılığı ve ihaneti yok mu? Benim ağırıma asıl bunlar gidiyor biliyor musunuz?
Bir Doğu Ergil, bir Mehmet Altan, bir Nazlı Ilıcak, bir Nagehan Alçı mesela!
Ve bizim öz kardeşlerimizin bunlara inanması zoruma gidiyor! Çok yazık!
İnanın, bu savaşı idare edenlerin acizliği beni kahrediyor. Bir İçişleri Bakanı, Bir Bülent Arınç, bir Hüseyin Çelik bu savaşı idare eden kurmaylar asla olmamalıydı!
Bakar mısınız, APO namaz bile kılıyormuş! Çok yazık!
Bu akşam CNNTÜRK televizyonunda, bu kadrodan, başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan’ı izledim. “Barış Süreci”ni yorumluyordu.
Türkiye devleti adına, milletim adına üzüldüm. Belki sizler de izlediniz, bilmiyorum. Eğer devlet bu akılla hareket ediyorsa, devletin politikalarını bunlar yönlendiriyorsa eyvah ki ne eyvah! Bu kadro, Balkan Savaşları’na, Birinci Dünya Savaşı’na devleti sokan kadrodan daha ehliyetsiz! Bu kadar saf, bu kadar iyi niyetli olunamaz. Bu kadar strateji bilgisinden yoksun olunamaz!
Değerli dostlar, biliniz ki, devletlerin yönetiminde kuvvet konuşur, dirayet konuşur, otorite konuşur. “Devlet adamlığı” konuşur.
Medeniyetlerin savaşı bilgisinden, farklı medeniyetlerin mutlaka çarpışacağı bilgisinden yoksun, tarihin kanunları bilgisinden yoksun olan bu kadro bu ülkeyi idare edemez. Etmemeliydi!
Gerçekten, bu kadar “saftirik” bir bakış, bu kadar nakıs bir irade olamaz. Aman Allah’ım!
Hani Osmanlı’nın yıkılışındaki kadrolar için tarihçiler “kaht-ı rical” (devlet adamı noksanlığı) tabirini kullanırlar ya, işte aynen öyle!
Başbakan bugün Avrupa gezisinde idi. Tabii ki Diyarbakır’daki Nevruz kutlamaları ile ilgili bir değerlendirme yaptı. Ve dedi ki, “Her şey iyi güzel de, alanda bir tek Türk bayrağı bulunmaması beni çok üzdü. İnanın şov amacıyla söylemiyorum!”
“Şov amacıyla söylemiyorum” ne demek! Hangi psikolojik dürtü ile bunu söylemiştir başbakan! Beyninin arkasında acaba ne vardı! Kim bilir!
Değerli dostlar, tarihteki bütün savaşlara bakın. Ortaokullarda okutulan tarih kitaplarında bile, yapılan savaşlarda tarafların kayıpları sayı olarak yazılmaktadır.
Mesela; Çanakkale Savaşı’nda 253.000 şehit verdiğimizi yazıyor tarih. Birinci Dünya Savaşı’nda, ikinci Dünya Savaşı’nda tarafların kayıpları kitaplarda tam olarak verilmektedir. Malazgirt savaşında, İstanbul’un Fethi’nde, Varna Savaşı’nda, Mohaç Savaşı’nda tarafların kayıplarını tarih sayı olarak vermektedir. Irak savaşında Irak’ın ve ABD’nin asker kayıplarını her gün gazetelerde bile görebiliyorsunuz.
Milletler savaşırlar. Ordular savaşırlar. Bu savaşlarda elbette kayıplar da olur. Savaşlar kazanılmak için yapılır. Hiçbir millet savaşı kaybetmek için savaşa girmez.
Değerli dostlar, keşke, karşımızdaki bir düşmanla savaşsaydık da, savaşı kaybetseydik. Çocuklarımız şehit olsaydı. Türk milleti bugüne gelinceye kadar milyonlarca şehit verdi. Yine verseydik. Ama sonuna kadar savaşsaydık. Gururumuzla savaşsaydık. Bu bizim için mukaddes bir şey olurdu. Bundan kaçmazdık.
“Analar ağlamasın!” bahanesini uydurarak savaştan kaçmak, bugünkü savaşı idare etme durumunda olanların korkaklıkları ile ilgili bir şeydir. (Baldıran zehrini içmek öyle her babayiğidin harcı değildir.) Lider olamadıkları için, komutan olamadıkları için bahane uydurmuşlar ve Türk milletinin savaşını mağlubiyetle çevirmişlerdir.
Bugünkü liderler, düşman tarafın (Kürtlerin asla değil, PKK’yı sevk ve idare edenlerin) aldatmasıyla, asıl savaşı yürüten karşı tarafın telkiniyle, savaştan kaçmışlar ve Türk milletinin mağlubiyetine sebep olmuşlardır.
Bence bu savaştaki en büyük etken Büyük Ortadoğu (BOP) projesidir.
“Fatih’in torunlarıyız” diyenlerin acziyetini, teslimiyetini, tarih elbette yazacaktır.
Değerli dostlar,
Devletin karşısında bir “şahıs” var sadece. APO! Bu adamın, bir mahkûmun, sözüne bakıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Burada gerçekten bir hile, bir yanlışlık görmüyor musunuz? Bu şahıs tek başına Türkiye devleti ile anlaşma yapabilir mi? Devleti tehdit etmeye cüret edebilir mi? “Bu iş oldu oldu, olmaz ise eğer şu kadar ordum var, haberiniz olsun!” ne demek! APO bunu kendi inisiyatifi ile söyleyebilir mi?
Devletimizin kanunlarına göre müebbet hapis cesazı bulunan APO’nun arkasında, onu kullanan büyük devletlerin “kurmay” planlamaları vardır. Bunu öncelikle görmek gerekmez mi?
Gerçekten Türkler, bazen çok “saf” davranmaktadır. Bunu her zaman söylüyorum. Çok iyi niyetli davranıyoruz bazen. Düşmanın neler yapabileceğini hesaplamıyoruz. Harbin “hile” olduğunu unutuyoruz. Ve asıl bu sebeple kaybediyoruz. Tarihimizde bunun yüzlerce örneği var.
(Acaba Çeşme Bozgunu olayını bilen var mı? Aynı saflık orada da vardır. Okumanızı tavsiye ediyorum.)
Neyse!
Değerli dostlar, biliniz ki savaşı kaybettik.
Bugün bence Kürt devletinin kurulduğu ilk gündür.
“Türkler daha son sözlerini söylemedi!” şeklindeki afaki sözlerin bundan sonra bir kıymet-i harbiyesi de yoktur. Bendeniz âcizane böyle düşünüyorum.
PKK çekilecekmiş, bilmem ne olacakmış! Lütfen Mudanya Mütarekesini bir defa daha okuyun ve bugünkü durumla karşılaştırın.
Ne çekilmesi! Kürtler artık, “Biz büyük bir Kürt milletiyiz!” diyor. “Sizinle artık etle tırnak gibi değiliz!” diyor. Ordusuz, silahlı kuvvetsiz millet olur mu? Kimi kandırıyorsunuz.
Bilinmelidir ki, Türkiye devletini idare edenler aldatılmıştır. Türk milleti aldatılmıştır.
Hiç olmazsa aldatıldığımızı anlayın lütfen.
Uyanın.
Uyarmak vatan borcumdur.
21 Mart 2013
0 Yorumlar.